Australopitekuslar

Katılım
15 Ağustos 2020
Mesajlar
11.274
Makaleler
6
Çözümler
31
Yer
Bursa

Australopitekuslar​

Güney ve Doğu Afrika'da bulunan Plio-Pleistosen hominitlerin soyu tükenmiş cinsi. İnsansı maymunlar ve insanlar arasındaki evrimsel bağlantı.
1 ila 5 milyon yıl öncesinde australopitekuslar ve kuzenleri parantroplar Afrika savanalarının sakinleri oldular. İki ayak üzerinde yürüyen bu büyük maymunlar uzunca bir süre meşhur Lucy tarafından temsil edildiler. Fakat iskelet fosillerine ait keşiflerin 21.yüzyılın başından beri artış göstermesiyle bu insansıları çok daha yakından tanımamız mümkün oldu.

Taung Oğlanı​

Evrim ağacımıza gelip yerleşen ilk australopitekus, "Taung oğlanı" adıyla bilinen çok genç bir bireydir. Afrika'nın güneyindeki Taung taş ocağında keşfedilen bu fosil, 1925'te Avustralyalı antropolog Raymond Dart (1893-1988) tarafından tanımlanmıştır. Dart, şaşırtıcı özelliklere sahip genç bir maymun olduğunu düşündüğü Taung oğlanının maymunla insan arasında bir geçiş formu olduğunu söylemiş ve kendisine Australopithecus Africanus (Güney Afrika maymunu) adını vermişti.

Fosil doğal bir beyin kalıbı sergiliyordu. Ayrıca, australopitekusun iki ayak üzerinde yürüdüğüne işaret ediyordu. Bugün Taung oğlanının, 2,3 milyon yıl önce, henüz 4 yaşına varmadan, bir yırtıcı tarafından öldürüldüğü düşünülüyor. O dönemde Raymond Dart çok fazla eleştirilmişti, zira maymunsu beyni ve insanınkilere benzer dişleriyle Taung oğlanı, maymun gövdeli insan beyinli olduğu düşünülen bir "kayıp halkadan" beklenenlere tam olarak karşılık gelmiyordu. Dahası bu halkanın arandığı yer Afrika değil, Asya'ydı.

Buna karşılık Dart'ın düşünceleri, 1947'de Afrika'nın güneyindeki Sterkfontein'de keşfedilen Bayan Ples gibi, yeraltından yeni fosiller çıktıkça araştırmacılar tarafından kabul görür oldu. İlk başta Plesianthropus transvaalensis olarak adlandırılan bu kafatasının, çok geçmeden Taung oğlanıyla aynı türe mensup olduğu anlaşıldı. Bu australopitekusun yaklaşık 1.10 metre boyunda, uzun kollara ve bacaklara sahip, iki ayağı üzerinde yürüyen bir maymuna benzediği düşünülüyordu. Beyin hacmi 450 ila 500 cm³ civarındaydı ki bu da şempanzeninkinin epeyce üzerindeydi.

1997'de paleoantropolog Ronald J. Clark, Sterkfontein'de neredeyse eksiksiz bir Australopithecus Africanus (ya da onun yakın akrabası) iskeleti keşfetti. 3,7 milyon yıl yaşındaki bu iskelete Little Foot (Küçük Ayak) adı verildi. Kâşifinin belirttiğine göre 1,30 metre boyundaki bu dişi yaklaşık 30 yaşına kadar yaşamıştı. Kemikleri son derece sert bir kayalık katman içine gömülü olduğundan yerinden çıkarılması 20 yıllık bir çalışma gerektirdi ve iskelet nihayet 2017'de tanımlanabildi.

Lucy​

Bu arada bir diğer iskelet fosili, meşhur Lucy, australopitekusların varlığını dünya çapında popüler hale getirdi. Lucy 24 Kasım 1974'ye Etiyopya'da, Maurice Taieb, Yves Coppens ve Donald Johanson'ın düzenlediği bir kazıda keşfedildi. AL 288 kod adıyla tanımlanan iskelete, The Beatles'ın Lucy in the Sky with Diamonds şarkısından yola çıkılarak Lucy adı verildi.

Kemiklerinin yüzde 40'a yakını tam olan Lucy, şimdiye kadar tespit edilmiş en eksiksiz iskelete sahip hominid fosiliydi. Mensubu olduğu Australopithecus Afarensis'e ait şimdiye kadar 300'den fazla örnek tanımlanmıştır (ve hepsi de parçalıdır).

Bu australopitekuslar Afrika'nın doğusunda 4,1 ila 2,9 milyon yıl önce, ağaçlıklı bir savanada yaşamışlardır. Orantısal olarak Lucy'nin kolları bizimkilerden uzun, bacakları ise daha kosaydı. Aynı anda hem iki ayaklı, hem de tırmanmaya elverişli omuzları ve kollarıyla ağaççıldı; fakat diğer yandan geniş kalçaları ve içe dönük uyluk kemikleri yürüyüşüne biraz daha denge katıyordu. Ayak başparmağı diğer parmaklardan ayrıktı ve şempanzelerdeki gibi bombeli topuk yapısının da etkisiyle vücut ağırlığı ayağın dış kenarına aktarılıyordu. Dizinde tam bir esneme sağlanmıyor olması, yürüyüşünü enerji bakımından bizimkine göre daha maliyetli kılıyordu.

Başlıca gıdası ağaçlardan topladığı meyve ve yapraklar ile hiç şüphesiz termit gibi yakalaması kolay, besleyici ve çoğu zaman bol bulunan, küçük hayvanlardı. Dahası, 2010'da australopitekus fosillerinin yanı sıra üzerlerinde kesik izleri bulunan otçul hayvan kemiklerinin keşfedilmesi, australopitekusların leşçilliğe başvurduklarını, yani ölmüş hayvanların etini tükettiklerini düşündürmektedir. Bu da kas tendonlarını kesmek üzere taş aletlerden yararlandıkları anlamına gelir.

Lucy'nin yaklaşık 1,05 metre boyunda genç bir kadın olduğu düşünülüyor. Bu türün erkekleri ortalama 1,35 metre, dişileri 1,10 metre boya, 25 ila 45 kg ağırlığa sahiplerdi. Kafatasları küçük (beyin hacmi yaklaşık 400 cm³), alınları arkaya basık, yüz bölgeleri öne çıkıktı. Modern bir özellik olan küçük köpek dişleri, daha arkaik nitelikteki epeyce büyük azı dişleriyle tezat oluşturuyordu. Dişleri, erkenden oluşacak aşınmaları önleyecek şekilde kalın bir mine tabakasıyla kaplıydı. Dişler çene kemiği üzerinde yay çiziyor, büyük maymunlardaki paralel diş düzeni ile insanlardaki parabol biçim arasında bir kavis görüntüsü veriyordu.

Cinsiyet dimorfizmi, yani dişi ve erkek arasındaki fiziksel farklar epeyce belirgindi. Dolayısıyla erkekler arasında güçlü bir rekabetin söz konusu olduğu varsayılabilir. Yavru gelişiminin bugünkü büyük maymunlarda gözlemlenenden daha yavaş seyretmesi ve ebeveynlerin yavrularıyla daha uzun süre ilgileniyor olmaları mümkündür. Dişlerde gerçekleştirilen kimyasal analizler, erkeklerin aksine dişilerin ergenlikten sonra beslenme biçimini değiştirdiğini göstermektedir. Bu gözleme getirilen yorum, erişkin yaşa erişen dişilerin, tıpkı bugünkü şempanzelerin yaptığı gibi, yeni bir gruba katılmak üzere doğdukları grubu terk ettikleri savını temel alıyor.

Australopithecus Afarensis'in insanlar arasındaki konumu uzun süre tartışma konusu olmuştur. Lucy'nin şöhreti onu zorunlu olarak atamız yapmaz! Çoğu Amerikalı araştırmacı otuz seneden beri Lucy'yi bizim kuşağımıza dahil ederken, Yves Coppens'e göre kendisi soy bırakmadan yok olmuş bir dalı simgeleyen "büyük hala"-mızdır. Kimileri de Lucy'yi parantroplarla ilişkilendirir. Halihazırda tanımlanmış australopitekus türlerinin bolluğundan ve kimi araştırmacıların bulunan fosillerden bazılarını bu türe atfetme konusundaki tereddüdünden dolayı kesin konuşmak zordur.

Australopithecus Anamensis​

Bu australopitekus, Afrika'nın doğusunda bulunan 4,2 ile 3,2 milyon yıllık fosillerden yola çıkılarak tanımlanmıştır. 1,40 metre boyundaki bu birey nemli ve ağaçlı bir çevrede yaşamıştır. İki ayaklılık özelliği Lucy'ninkinden çok daha barizdir. Uzun ve dar alt çene kemiği arkaik özellikte olup küçük ve daha modern dişleriyle tezat bir görünüm sergiler. Paleoantropologlar tarafından Homo cinsinin olası atalarından kabul edilir. Bu nedenle kimi araştırmacılar, Afrikalı ön-insan anlamına gelen Praeanthropus Africanus isimlendirmesini önermiştir.

Australopithecus Bahrelghazali​

Abel adı verilen bu bire Michel Brunet idaresindeki ekibin 1995'ye Çad'da bulduğu bir alt çene kemiğinden ibaret. 3,6 milyon yıl önce yaşamış olan Abel, Afrika'nın doğusu ya da güneyi dışındaki kazı alanlarında bulunmuş tek australopitekus. Bu dönemde Sahra, savana ve ormanlarla kaplıydı. Çok farklı bir türü betimlemiyor olabilir, fakat bir yandan da australopitekusların yaşam alanının, bilinen mevcut fosillerin işaret ettiğinden çok daha geniş olduğunu gösteriyor.

Australopithecus Garhi​

2,5 milyon yıl yaşındaki bu Etiyopyalı australopitekus 1997'de, Etiyopyalı paleontolog Berhane Asfaw idaresindeki araştırma ekibi tarafından keşfedildi. Asfaw'la birlikte kazıyı gerçekleştiren Tim White'a göre bu küçük beyinli ve büyük dişli bir tür atamız olabilir. Ancak ilk insanlarla aynı dönemde yaşamış olması White'ın savını desteklemiyor.

Australopithecus Deyiremeda​

2011'de Etiyopya'da bulunan Australopithecus Deyiremeda 3,4 milyon yıl öncesine tarihlendirildi. Dolayısıyla Lucy'ye hem kronolojik, hem coğrafı anlamda komşu. Biraz daha farklı bir beslenme biçimine sahip olduğuna işaret eden güçlü çenesi ve dişlerinin biçimi onu Lucy'den ayırıyor.

Australopithecus Sediba​

Oldukça yakın zamana tarihlenen (2 ila 1,8 milyon öncesi) bu tür Lee Berger tarafından 2010'da, Afrika'nın güneyindeki Malapa'da iki iskeletin keşfedilmesi üzeri tanımlandı. Beyni nispeten daha ufak olmakla beraber diğer australopitekuslarınkine göre daha asimetrik. Bu da onu Homo'ya daha yakın kılan bir ölçüt. Kalçası daha geniş, oysa bu evrimleşme biçimi genellikle kafasındaki büyüme ile ilişkilendirilir. Koni biçimindeki göğüs kafesinin üst kısmı, alt kısmından daha dar, bu da tırmanmaya elverişli kollarını kapsamlı hareketler için kullanabildiğini gösteriyor. Topuk yapısı arkaik özellikte, büyük maymunlarınkine benziyor. Ancak bilek kısmı diğer australopitekuslara göre daha modern. Aynı şekilde el başparmakları daha uzun; parmak kemikleri ise uçlarda genişliyor. Bu yapı daha çok insana has bir özellik olarak kabul edilen güçlü el becerisinin kanıtı olarak yorumlanagelmiştir. Dişleri Australopithecus afarensis'e göre küçüktür.

Not: Aslında Lee Berger tarafından değil, oğlu Matthew Berger tarafından 15 Ağustos 2008'de keşfedildi. 2010 yılında kamuoyuna sunuldu.

Arkaik ve daha yeni (türemiş de denir) özelliklerin bu şekilde yan yana bulunmasına 'mozaik" adı verilir. Evrim her organa aynı anda etki etmez; bu da söz konusu fosillerin insansıların ağacında tam olarak nereye konulacağı meselesini karmaşıklaştırır. Bir zorluk daha var: İskeletlerden birinin genç bir erkeğe ait olması anatomik özelliklerini belirsizleştiriyor, çünkü kemiklerin çoğu, bireyin gelişimi sürecinde biçim değişikliğine uğrar. Bu iskeletin nasıl büyüme göstereceğine ilişkin bir simülasyon, erişkin çağdaki anatomisinin Australopithecus africanus'unkine yakın olduğunu gösteriyor. Bu nedenle kimi araştırmacılar bu türü Australopithecus africanus'un, döl bırakmadan nesli tükenmiş bir halefi olarak görüyor. Kâşifi gibi bazı bilim insanları ise Australopithecus sadiba'yı Homo Erectus'un muhtemel atası olarak kabul ediyor; zaten yerel dilde "kaynak" anlamına gelen sadiba ismi de buradan geliyor.

Ancak sadiba böyle bir ilişki kurmak için fazla genç, zira onun yaşadığı dönemde Homo'lar zaten yüz binlerce yıldır Afrika'daydı. Fakat en eski fosillerin oldukça parçalı, dolayısıyla tanım düzeyinde gayet tartışmalı olduklarını hatırlayalım. Dahası Australopithecus sadiba belki de daha önce ortaya çıktı ve bu erken döneme ait kalıntılar henüz keşfedilmedi.

Kenyanthropus Platyops​

1999'da Lomekwi'de (Kenya) keşfedilmiş 3,4 milyon yıllık bir kafatasıdır bu. Yassı suratı australopitekusların öne çıkık çene kemiği ile tezat oluşturmakta olup, daha çok arkaik insanlardan Homo Rudolfensis'i çağrıştırmaktadır. Kendisini tanımlayan paleoantropolog Mary Leakey'ye göre bu tür diğerlerinden öylesine farklıdır ki ona yeni bir cins ismi vermek gerekmiştir ("yassı yüzlü Kenya insanı"). Fakat bir yandan da fosil tortul tabakanın baskısı altında kaldığından tartışmalıdır.

1976'da yeni tipte bir fosil, araştırmacıların yüreğini hoplattı: Bunlar australopitekuslara ait olduğu düşünülen bazı izlerdi' Mary Leakey tarafından Laetoli bölgesinde (Tanzanya) keşfedilmişlerdi. Görünen o ki bundan 3,7 milyon yıl önce üç australopitekus volkanik küllerin üzerinde yürümüş, sonra da bu küller sertleşmişti. İnsansıların iki ayaklılığına ilişkin bir kanıt daha!

Bu australopitekuslar arasından bir tür evrimleşecek ve ilk insanların tohumlarını atacaktır. Bir diğeri ise, belki de aynısı, parantroplar grubunun kökeninde yatar. Diğerleri ise hayatlarına birer australopitekus olarak devam ederler, ta ki arkalarında nesil bırakmadan yok olup gidene kadar.

Parantroplar​

20.yüzyılın ikinci yarısında keşfedilen australopitekusların bir kısmı, iri kafataslarından dolayı "gürbüzler", diğerleriyse "narinler" olarak nitelendirilmişlerdi. Daha sonra bu australopitekuslar, genel anlamda kabul gören bir isimlendirmeyle Paranthropus adı altında yeniden gruplandırıldılar.

Parantropların en temel özelliği büyük kafaları ve ağır çene kemikleridir. İri azı dişleri sert ve lifli gıdaların tüketimi için elverişliydi. Türlerden birinin dişlerinde yapılan kimyasal incelemeler körpe yapraklardan ve meyvelerden çok daha az yumuşak olan otsu bitkilerler beslendiklerini göstermiştir. Genellikle silisyum açısından zengin bu tür besinler aynı zamanda dişler üzerinde tipik aşınma izleri bırakır. Dişilerden bariz olarak daha büyük boyutlardaki erkeklerin kafataslarında erkek gorillerinkine benzeyen kemikli bir çıkıntı bulunuyordu. Bu çıkıntı güçlü çiğneme kasları için tutunma noktası olarak işlev görüyordu. Parantroplara ait kafataslarının sayısı epey fazla olmakla beraber iskeletin kalan kısımları hakkında çok az bilgiye sahibiz.

En eski örnek, Paranthropus aethiopicus (2,7 ila 2,3 milyon yıl yaşında) Etiyopya'da bulunmuştu. Ardından Afrika'nın doğusunda, yaklaşık 1,2 milyon yıl öncesine tarihlenen Paranthropus boisei'ye ulaşıldı. Keşfedilen üçüncü tür, Paranthropus robustus, Güney Afrika'da, 2,2 ila 1 milyon yıl önce yaşamış olup bazı araştırmacılara göre Australopithecus africanus'un soyundan geliyordu. Bazı özellikler tüm parantroplarla ortak olsa da bunlar arasındaki akrabalık kesin değildir. Sonuçta benzer çevrelerde yaşamış olan türlerde benzer özellikler ortaya çıkabilir. Yakınsama hayvanların evrim tarihinde yaygın bir olgudur; ortak mirastan gelen benzerliklerle karıştırıldığı çok olur.

Ne olursa olsun parantroplar yaklaşık 1 milyon yıl önce arkalarında soy bırakmadan yok oldular. Beslenme düzenleri, iklimdeki değişimlere ve çevrelerinde meydana gelen farklılaşmalara ayak uydurmalarını zorlaştırmış olabilir mi? Belki de nesillerinin tükenmesinde insanların parmağı vardır. Sonuç olarak parantroplar, Homo cinsine mensup diğer hominilere, yani insanlara yakın bir çevrede yaşadılar.

Kaynaklar:
 
Son düzenleme:
Okuma süresi uzun, zor bir konu. Verilecek bilgilerden kisilmadan konulari bolerek yeni, farkli konular acilmasini tavsiye edebilirim bu hususta.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı