Savaşta saldırı mı daha önemli yoksa savunma mı?

Savunma mı? yoksa Saldırı mı?


  • Oy verenlerin toplamı
    103
Bölgesel konumuna göre değişir.
Savunma kısmındaki kişiler konum olarak iyilerse saldırı kısmı hiçbir şey yapamaz.
Aynı şekilde savunma kısmı berbat bir kısımda ise saldırı kısmı hemen işi halleder.
Benim için en önemli etken bu, eğer dümdüz arazideler ise saldırı şekli vb faktörler giriyor araya.
Kısaca 2 tarafta 0 bilgi ile seçilemez hangisin artısı fazla ise orası iyi.
 
Sorum basit. Bana göre saldırı daha önemli. Savunma güçlü olsa bile saldırı güçlü olmadığı sürece savunma işe yaramaz.
Sizin cevaplarınız ne?
Ordunun o anki askeri ve stratejik durumuna bağlı. Mesela savaşılan ülkenin arkasındaki ülkeler nelerdir? Onların askeri gücü nedir? Sınırlaır nasıldır? Bunlar çok önemli.
 
Soru bu değil ki ama. Savunma daha önemli diye saldırma fırsatını kaçırmazsın.
Konu bu da değil ki. Sana 2 örnek vereyim, sen karar ver.

1- Bir ülke var; bu ülke dağlık ve ormanlık bir arazide kurulu, tüm ordu yapılanması buna göre. Yani işine yaramayacak kadar çok sayıda tankı yok ama sık ağaçlar ve engebeli arazide kullanılabilecek başka daha etkin araçları var. Çok fazla sayıda uçağı yok ama o engebenin sağladığı saklanma ve farklı açıdan gökyüzünü görebilme avantajıyla kendi hava sahasına %100 hakim. Yerleşimleri dağınık, stratejik noktaları dağınık, üretim tesisleri dağınık durumda. Yani düşmanın radar sistemlerinin büyük oranda körleşeceği ve saldırının verimli olmasının imkansız olduğu bir alan söz konusu.

Şimdi sen bu ülkede savaşı savunma değil de saldırı savaşına götürürsen büyük bir hata yaparsın. Neden hata yaparsın? Zaten %100 avantajlı olduğun ve savunmada 3-0 önde olacağın coğrafyadan uzaklaşacaksın. Tüm ordu yapılanman zaten bu alan üzerine kurulu olduğu için tüm savaş platformlarının yetkinliği azalacak. Hem platformların hem askerlerin avantajlı olduğu alanın dışına çıkıp, tamamen avantajsız ve desteksiz kalacakları bir pozisyonda olacaklar. Bunun sonucu ne? Orduda toplu imha.

2- Bir de başka bir ülke var, bu ülke dümdüz bir alanda. Savunma radarları havaya hakim olsa bile saldırılara açık konumda olacaklar çünkü engebenin içinde olduğu gibi kamufle edilemeyecekler. En az 100 kilometre öteden fırlatılan, radyo dalgalarının kaynağını bulup havaya uçurmaya programlanmış süpersonik güdümlü füzelerin açık hedefinde olacaklar. Bu durumda hava saldırısına karşı savunma çok etkisiz olacak. Coğrafya düz olduğu için düşmanın kara harekatı da yıldırım hızıyla gerçekleşebilecek, bu durumda hareketsiz şekilde savunmada kalırsan kolay hedef olacaksın.

Bu şartlara sahip bir ülkede ordu da buna göre düzenlenir. Saldırıyı kendi topraklarının sınırında karşılamak yerine, öncesinden saha avantajına sahip bir konuma ilk olarak ulaşıp düşman ordusunu yıpratma harekatına geçilir. Bu aslında tam olarak bir saldırı ya da bir savunma savaşı değildir, İngilizce'de preemptive strike olarak geçer. Amacı; olduğun yerde dezavantajlı kalıp tüm kaybı üstlenmektense, karşındaki bunu yapmak için istediği mevziye gelmeden yıpratmak ve saldırı gücünü yok etmektir. Bu durumda tamamen savunan olmak yerine, kendi alanında değil de düşmana karşı onun avantajını yok edeceğin başka bir mevzide saldırıya geçip avantaj sağlamaya çalışıyorsun. Kurtuluş Savaşı'nın sonlarında yapılan tarzda savunma/saldırı yöntemi budur. Bunun bir avantajı da kaybedeceğin her mevzide sürekli geri çekilip organizasyon kurabilecek olmandır.

Bu durumda 1. senaryodaki orduyla saldırıya geçmenin bir intihar olması gibi, 2. senaryodaki ordunun hareketsiz şekilde savunmada kalması da intihardır. Yani saldırı ya da savunma tek başına avantajlı denemez, o anki etkenlere göre değişir. Tüm coğrafi avantajlara sahip olan, bütün ordu yapılanması o coğrafyada etkinlik için doktrine edilmiş bir orduya kendi coğrafyasında saldırırsan kayıpların korkunç düzeylerde olur. Bu durumda olan zafere de Pirus zaferi deniyor, bu savaşın ardından olacak başka bir saldırıya karşı koyamayacak kadar güçsüzleşmiş bir orduyla yenilmeyi beklersin.
 
Son düzenleme:
Savaşta çok fazla değişken vardır; coğrafya, havayı domine etmek, karada hakimiyet, hava koşulları, lojistik hat...

Bundan mütevellit ''saldırmak'' veya ''savunmak'' diyerek 2 seçenek sunmak pek bir mantıksız olur.
Savaş bu değil.
 
Konu bu da değil ki. Sana 2 örnek vereyim, sen karar ver.

1- Bir ülke var; bu ülke dağlık ve ormanlık bir arazide kurulu, tüm ordu yapılanması buna göre. Yani işine yaramayacak kadar çok sayıda tankı yok ama sık ağaçlar ve engebeli arazide kullanılabilecek başka daha etkin araçları var. Çok fazla sayıda uçağı yok ama o engebenin sağladığı saklanma ve farklı açıdan gökyüzünü görebilme avantajıyla kendi hava sahasına %100 hakim. Yerleşimleri dağınık, stratejik noktaları dağınık, üretim tesisleri dağınık durumda. Yani düşmanın radar sistemlerinin büyük oranda körleşeceği ve saldırının verimli olmasının imkansız olduğu bir alan söz konusu.

Şimdi sen bu ülkede savaşı savunma değil de saldırı savaşına götürürsen büyük bir hata yaparsın. Neden hata yaparsın? Zaten %100 avantajlı olduğun ve savunmada 3-0 önde olacağın coğrafyadan uzaklaşacaksın. Tüm ordu yapılanman zaten bu alan üzerine kurulu olduğu için tüm savaş platformlarının yetkinliği azalacak. Hem platformların hem askerlerin avantajlı olduğu alanın dışına çıkıp, tamamen avantajsız ve desteksiz kalacakları bir pozisyonda olacaklar. Bunun sonucu ne? Orduda toplu imha.

2- Bir de başka bir ülke var, bu ülke dümdüz bir alanda. Savunma radarları havaya hakim olsa bile saldırılara açık konumda olacaklar çünkü engebenin içinde olduğu gibi kamufle edilemeyecekler. En az 100 kilometre öteden fırlatılan, radyo dalgalarının kaynağını bulup havaya uçurmaya programlanmış süpersonik güdümlü füzelerin açık hedefinde olacaklar. Bu durumda hava saldırısına karşı savunma çok etkisiz olacak. Coğrafya düz olduğu için düşmanın kara harekatı da yıldırım hızıyla gerçekleşebilecek, bu durumda hareketsiz şekilde savunmada kalırsan kolay hedef olacaksın.

Bu şartlara sahip bir ülkede ordu da buna göre düzenlenir. Saldırıyı kendi topraklarının sınırında karşılamak yerine, öncesinden saha avantajına sahip bir konuma ilk olarak ulaşıp düşman ordusunu yıpratma harekatına geçilir. Bu aslında tam olarak bir saldırı ya da bir savunma savaşı değildir, İngilizce'de preemptive strike olarak geçer. Amacı; olduğun yerde dezavantajlı kalıp tüm kaybı üstlenmektense, karşındaki bunu yapmak için istediği mevziye gelmeden yıpratmak ve saldırı gücünü yok etmektir. Bu durumda tamamen savunan olmak yerine, kendi alanında değil de düşmana karşı onun avantajını yok edeceğin başka bir mevzide saldırıya geçip avantaj sağlamaya çalışıyorsun. Kurtuluş Savaşı'nın sonlarında yapılan tarzda savunma/saldırı yöntemi budur. Bunun bir avantajı da kaybedeceğin her mevzide sürekli geri çekilip organizasyon kurabilecek olmandır.

Bu durumda 1. senaryodaki orduyla saldırıya geçmenin bir intihar olması gibi, 2. senaryodaki ordunun hareketsiz şekilde savunmada kalması da intihardır. Yani saldırı ya da savunma tek başına avantajlı denemez, o anki etkenlere göre değişir. Tüm coğrafi avantajlara sahip olan, bütün ordu yapılanması o coğrafyada etkinlik için doktrine edilmiş bir orduya kendi coğrafyasında saldırırsan kayıpların korkunç düzeylerde olur. Bu durumda olan zafere de Pirus zaferi deniyor, bu savaşın ardından olacak başka bir saldırıya karşı koyamayacak kadar güçsüzleşmiş bir orduyla yenilmeyi beklersin.
Hocam het zamanki gibi çok geniş bir perspektifden detaylı bir cevap verdiniz.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı