Felsefeyle alakalı olan kişilerin çoğu neden Ateist, Deist veya Agnostik?

Ateist olma egiliminin Islam'i ya da herhangi X dinini bilmemekle hic alakasi yok. Senin de bilmedigin 4000 kusur tane din vardir. Kaldi ki Turkiye'de ateizm konusuna kafa yoran olgun birisiyle tartisirsan ( liseli wanna be ozentilerden bahsetmiyorum ) Islam'i gayet iyi bildiklerini de gorursun.

Ateist daha temel bir seyi reddediyor, evreni bilincli bir varligin yaratmamis olabilecegine dair suphe duyman ile Islam'in bilmem kac farzini ya da sabah namazinin kac rekat oldugunu bilmekle alaka yok.

Vegan birine gidip de " Aslinda Fransiz Angus Danasinin tadina baksa boyle dusunmez" demek gibi bir sey bu. O neyi reddediyor, sen neyi bilmemekle baglanti kuruyorsun; cok sacma degil mi?
Haklı olabilirsin, şu ana kadar olgun bir ateist ile karşılaşmadım. Hep sizin bahsettiğiniz wanna be kısmıyla karşılaştım. Onlarla tartıştığımda başta ateistim diyenlerin sonradan "yani işte bende aslında agnostiğim şüpheciyim ama bilemeyiz yani" falan dediğine de şahit oldum.
 
İki seferdir agresif bir dille yazıyorsun. Birinci de bir şey demedim. Diline dikkat etmeni öneririm. Her zaman benim gibi biri çıkmaz karşına.
Ne demek istiyorsun? Bunu nereden çıkardın anlamadım? "Siz ve diğer Müslümanlar" kavramına mı kızdın? Sert yazarsam, "hayırdır?, birader, kardeş" kelimelerini kullanırım. Ama seni kale alıyorsam ve fikrini belirtmeni istiyorsam "Hocam" derim. Sen benimle yüz yüze konuşmadığın için, benim tepkilerimi görmediğin için bunu sert tepki sanıyorsun. Bu senin çıkarımın.

Kolaylaştırıcı derken kastettiğim şey sevap günah dengesi ve ahiret. İslam ahiretini kolaylaştıracak şeylerle gelir sana.
Kur'an ayeti olan kadına 1/2 miras hakkı, 2 kadının şahitliği için 1 erkek şahitliği, adaletli davranabileceğini düşünüyorsa 4 eş alması gibi günümüz hukukunda yeri olmayan ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne göre haksızlık , adaletsizlik olarak görülen ayetler sonrasında paçayı kurtarmak için mi söyleniyor bu?

Mesela Muhammed'in;

"Biriniz İslam'ı güzelce yaşadığında, yapacağı her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz katına kadar (sevap) yazılır; yapacağı her bir kötülüğe ise ancak bir misli (günah) yazılır."

buyruğunun ne gibi sonuçlar ortaya çıkaracağının farkında mısın?

İnsan aklı fizik ötesi şeylerin nasıl olduğunu sorgulayıp bulabilecek kadar büyük değil. Bu yüzden biz olaylara sadece insancıl bakabiliyoruz. Sorguladığınız açı yanlış. Zaten Allah her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten iken neyi neden yarattığını da sadece o bilir. Biz bir yaratıcı zihniyetiyle düşünemeyiz.
Hocam, bu kendi yarattığınız Tanrıyı kurtarmaktır.

+Allah, büyüktür.
-Eee?
+O yüzden yaptıklarını anlayamayız.
-Ee hocam, Nedensellik ilkesi?
+Onu söyleyemiyoruz maalesef.

Şimdi hocam, bakış açıma yanlış deyip, kendi bakış açınızı küçültüyorsunuz.

Sâlât etmek konusunda çoğu ateistin yaptığı gibi bir tarafını gösterip "al bu böyle bu böyleyse bu niye böyle" diyorsunuz. Fakat sözlük anlamına bakıldığında Hz. Muhammed'in ismi anıldığında okunan dua olarak tanımı da var. Bu dua "Allah'ım, Efendimiz, büyüğümüz Muhammed'e, salatu selam eyle." anlamına geliyor. Burada aslında selam vermiş oluyoruz.
Hocam, bütün salavatların anlamına baktım. Neden Muhammed'e rahmet edelim? Neden Muhammed'e dua edelim Allah dururken? Zaten Allah, Kur'an'da Muhammed'in çıkarına birçok ayet indirmiş. Daha ne istendiğini anlamadım?

Allah dememiş mi; "Kainatı Muhammed'in yüzü suyu hürmetine yarattım." Kendi yarattığın bir varlığın yüzü suyu hürmetine neden kainatı yaratırsın?

Gerçekten herhangi bir şekilde düşünüyorum ve bu anlamsız düşüncenin içinden çıkamıyorum.

Muhammed neden bizim efendimiz, büyüğümüz diyecek olursan sana örnek olarak Atatürkü verebilirim. Atatürk nasıl Türk milleti için kurtarıcı, yüce bir insan ise Müslümanlar içinse bu Muhammed(s.a.v)'dir.
Bence Atatürk ile Muhammed'in kıyaslanması saçmalıktan ibarettir. Varsayalım Atatürk bizi izliyor ve artık isminin ne kötü ne de iyi olarak anılmadığını gördüğünde bir yerde sevinecektir. Çünkü Atatürk,

"Eğer bir gün bana ihtiyaç duyarsanız, size hiçbir şey öğretememişim demektir."

"Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir."


gibi sözler kullanmıştır. Ama Kur'an apaçık Muhammed'e, hala, teyze, amca kızlarının helal olduğunu söyler. Yani bayağı kıyaslanacak ortak yönleri varmış.
 
Son düzenleme:
Hocam "sâlat"ın anlamı şükretmek, ibadet etmek, kutsal saymaktır.

"Salat" anlamlarından biri de "destek olmak"tır; islam, dayanışmayı anlatır zaten.

Sonrasında felsefe konusunda Gazali'yi örnek göstermeniz ve Gazali'nin felsefeyi "akaid" ile ilişkilendirip; Farabi, Rüşd ve Sina'yı tekfir (mümin bilinenin kafir olması) ile eşdeğer görmesi hususlarını atlamanız ilginçtir. Zannımca, fikrinize dayanak arayıp da ortadaki farklı fikirleri görmezden gelme yanılgısına düşüyorsunuz.

Misal, batıda sosyolojinin babası İbn-i Haldun'dur ama taraftarlık neticesinde her iki uç da o bilgiyi göz ardı etmeyi seçmiştir ve biz 7 ciltlik eserin (Kitab-ul Iber) yalnızca 2 ciltlik "önsözünü" ("Mukaddime"sini) Türkçe olarak okuyabilmekteyiz.

Baya dogru aslinda.

https://consc.net/papers/survey.pdf
( tembeller icin not -> TL; DR; sayfa 10 madde 8 )

Ya da ne olduğu belirsiz ki paylaştığınız çalışma içinde (4. sayfa) şöyle bir cümle mevcut;

"It should be acknowledged that this target group has a strong (although not exclusive) biastoward analytic or Anglocentric philosophy. As a consequence, the results of the survey area much better guide to what analytic/Anglocentric philosophers (or at least philosophers instrong analytic/Anglocentric departments believe) believe than to what philosophers from othertraditions believe."

"Bu hedef grubun analitik veya Anglosentrik felsefeye karşı güçlü bir önyargıya sahip olduğu (münhasır olmasa da) kabul edilmelidir. Sonuç olarak, anket sonuçları analitik/Anglosentrik filozofların (ya da en azından analitik/Anglosentrik bölümlerdeki filozofların) neye inandığını, diğer geleneklerden gelen filozofların neye inandığından çok daha iyi göstermektedir."

Deneyin çapı, zaten en başta nerede ya da hangi toplumda uygulandığını belirtilmektedir.

Bu arada; "filozof" dediğiniz de toplumdan bağımsız olmalıdır ki toplumuna ışık saçabilsin.
 
Son düzenleme:
Ne demek istiyorsun? Bunu nereden çıkardın anlamadım? "Siz ve diğer Müslümanlar" kavramına mı kızdın? Sert yazarsam, "hayırdır?, birader, kardeş" kelimelerini kullanırım. Ama seni kale alıyorsam ve fikrini belirtmeni istiyorsam "Hocam" derim. Sen benimle yüz yüze konuşmadığın için, benim tepkilerimi görmediğin için bunu sert tepki sanıyorsun. Bu senin çıkarımın.


Kur'an ayeti olan kadına 1/2 miras hakkı, 2 kadının şahitliği için 1 erkek şahitliği, adaletli davranabileceğini düşünüyorsa 4 eş alması gibi günümüz hukukunda yeri olmayan ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne göre haksızlık , adaletsizlik olarak görülen ayetler sonrasında paçayı kurtarmak için mi söyleniyor bu?
Adalet ile eşitlik kavramlarını karıştırıyorsunuz. Sizin bahsettiğin erkek 1 alıyorsa kadında 1 alsın mantığı eşitliktir. Adalet değildir. Adalet daha farklıdır. Kapanan bir forumda uzunca bunun için makale yazmıştım fakat bulamadım arşivde. İslam dininde kadının kazandığı paranın ailesi için kullanılması konusunda hiçbir zorunluluk yoktur. Kadın kazandığını kendi için harcar. Fakat erkeğe ailenin sorumluluğu verilmiştir ve kazandığını ailesi için harcama zorunluluğu vardır. Bu yüzden miras dağıtımında erkek daha fazla pay alırken(ailesine bakma yükümlülüğünden ötürü), kadınlar daha az miras alırlar. Bu İslam dininin adaletidir ve bence gayet mantıklıdır. Bir kadın çalışmak zorunda değildir, çalışıyorsa kazandığı kendine aittir ailesi için harcama zorunluluğu yoktur fakat erkek çalışıp ailesine maddi açıdan bakmak, onların yiyeceklerini, giyeceklerini karşılamak zorundadır. Bu yüzden miras paylaşımı bu şekildedir.
2 kadının şahitliği konusunda ise yaratılış gereği kadınlar kıskanç ve duygusal varlıklardır. Erkekler onlara nazaran daha mantıksal hareket ederler. Örneğin bu yüzden İslamda kadının erkeği boşama hakkı yoktur. Bu hakkı ona kocası verir. Kocası boşanma hakkını verirse kadın boşama hakkına sahip olur. Bunu da günümüz de şu şekilde açıklayalım. Hepimizin anne babası var ve illaki tartışıyorlar. Bu tartışmalardan ötürü babanız %90 ihtimal annenizi boşamayacaktır. Fakat anneniz duygusal olduğu için bu iş uzayabilir sonunda boşanabilirler. Bunun gibi durumlarla karşılaşmamak adına İslam dininde böyle bir kanun vardır. Sadece boşanmak olarak düşünmek gerekmiyor, kadınlar duygusallığından birisine iftira edebilir. Olmayan şeyler değil bunlar.

Mesela Muhammed'in;

"Biriniz İslam'ı güzelce yaşadığında, yapacağı her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz katına kadar (sevap) yazılır; yapacağı her bir kötülüğe ise ancak bir misli (günah) yazılır."

buyruğunun ne gibi sonuçlar ortaya çıkaracağının farkında mısın?


Hocam, bu kendi yarattığınız Tanrıyı kurtarmaktır.

+Allah, büyüktür.
-Eee?
+O yüzden yaptıklarını anlayamayız.
-Ee hocam, Nedensellik ilkesi?
+Onu söyleyemiyoruz maalesef.

Şimdi hocam, bakış açıma yanlış deyip, kendi bakış açınızı küçültüyorsunuz.
Hz.Muhammed'in bu buyruğunun bizim aleyhimize değil lehimize olduğunu düşünüyorum. Önceden de söylediğim gibi İslam dininin kolaylaştırıcılığını kanıtlar nitelikte bir hadis sunmuşsunuz. Bu güzel şey ne gibi kötü bir sonuç ortaya çıkarabilir ki. Yaptığın iyilikten 10-700 katı kadar o işi yapmış gibi sevap kazanırken, yaptığın kötülükten sadece yaptığın kadar günah kazanıyorsun. Bence çok güzel bir olay.

Hocam, bütün salavatların anlamına baktım. Neden Muhammed'e rahmet edelim? Neden Muhammed'e dua edelim Allah dururken? Zaten Allah, Kur'an'da Muhammed'in çıkarına birçok ayet indirmiş. Daha ne istendiğini anlamadım?

Allah dememiş mi; "Kainatı Muhammed'in yüzü suyu hürmetine yarattım." Kendi yarattığın bir varlığın yüzü suyu hürmetine neden kainatı yaratırsın?

Gerçekten herhangi bir şekilde düşünüyorum ve bu anlamsız düşüncenin içinden çıkamıyorum.
Dostum salavatların anlamları hemen hemen hep aynı zaten. Allah'ım Hz. Muhammed'e rahmet ve selam eyle. Sen birisine rahmet edemezsin. Rahmetin anlamı "Tanrı’nın acıması, bağışlaması, yardımı." şeklinde geçiyor zaten. Sen tanrı değilsin ki :D. Ayrıca ölen birisine rahmet okumak Allah rahmet etsin demek neden kötü bir şey olsun? Bunu neden bu şekilde algılıyorsun anlamadım.

Kainatı yaratmak konusunda yine benim bilebileceğim bir durum değil. Bu konuda yorum yapamam yorum yapabilecek birisinin olduğunu da sanmıyorum.

Bence Atatürk ile Muhammed'in kıyaslanması saçmalıktan ibarettir. Varsayalım Atatürk bizi izliyor ve artık isminin ne kötü ne de iyi olarak anılmadığını gördüğünde bir yerde sevinecektir. Çünkü Atatürk,

"Eğer bir gün bana ihtiyaç duyarsanız, size hiçbir şey öğretememişim demektir."

"Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir."


gibi sözler kullanmıştır. Ama Kur'an apaçık Muhammed'e, hala, teyze, amca kızlarının helal olduğunu söyler. Yani bayağı kıyaslanacak ortak yönleri varmış.
Atatürk ile Hz. Muhammed'i kıyaslamıyorum zaten. Dediğin gibi kıyaslamak saçmalıktan ibarettir. Ben sadece Müslümanların neden Hz. Muhammed'i efendimiz, büyüğümüz, önderimiz olarak kabul ettiklerini bir örnekle açıklamak istedim. Bunda yargılanacak bir durum olmadığını göstermek için. İki şahsın karşılaştırılması benim görüşüme göre de tamamen saçma. Atatürk yaptıklarıyla Türk milleti için ne kadar büyük, efendi ve yüce bir karakter ise Müslümanlar için de bu karakter Hz. Muhammed'dir. Anlatmak istediğim bu, orta da bir kıyas yok.
 
"Salat" anlamlarından biri de "destek olmak"tır.
Hocam, var mı kaynak? Çünkü baktım da sadece o anlama gelmiyor. Neredeyse bütün anlamları türetmişler ve "destek olma" anlamı yok. Ne Arapça da, ne Farsça da, ne İbranice de... Neredeyse hepsinin ortak payda da buluştuğu anlam, "ibadet etmek"..

Varsayalım, senin dediğinin olsun. Yukarıda arkadaşa da belirttiğim gibi hangi anlam çıkarsa çıksın, zaten kutsanmış birisine neden destek olayım? Neden rahmet dileyeyim? Neden bağışlanmasını dileyeyim? bkz: Hariciler

Bunun laciverti, İsa Mesih'in durumu. Aralarındaki tek fark, Bakire Meryem'in Tanrı tarafından hamile bırakılmasıdır. Doğal olarak, Tanrının isteğiyse Tanrının oğludur.

Sonrasında felsefe konusunda Gazali'yi örnek göstermeniz ve Gazali'nin felsefeyi "akaid" ile ilişkilendirip; Farabi, Rüşd ve Sina'yı tekfir (mümin bilinenin kafir olması) ile eşdeğer görmesi hususlarını atlamanız ilginçtir.
Hocam, bunu zaten belirttim:
1. Mesela?? Gazzali mi? İnanılanın dışına çıkanları tekfir etmek ne zamandan beridir, felsefe oldu?

Şunu da belirttim; Gazzali'nin eserinden paylaştığım bölümde, aklımda birçok soru oluştu ve bu soruları maddeler şeklinde yazdım. Gazzali gibi insanların, Hariciler gibi toplulukların ortaya çıkması doğal bir durumdur. Akıl yerine inancı ortaya koyarsan, Farabi, İbn Sina gibi insanların tekfir edilmesi, Mutezile gibi toplulukların dışlanması da doğal bir durumdur.

Zannımca, fikrinize dayanak arayıp da ortadaki farklı fikirleri görmezden gelme yanılgısına düşüyorsunuz.
Eğer tüm insanlık adına konuşuyorsanız, haklısınız. Bunun altına imzamı da atarım ama belli kalıpların dışına çıkıp sadece radikal eylemlerden bahsedeceksek, dindar bir insanın acizliği net şekilde gözlerimizin önündedir. Yukarıda bahsettiğiniz "salat" kelimesinden çıkardığınız anlam bunu gösteriyor.
 
Hocam, var mı kaynak? Çünkü baktım da sadece o anlama gelmiyor. Neredeyse bütün anlamları türetmişler ve "destek olma" anlamı yok. Ne Arapça da, ne Farsça da, ne İbranice de... Neredeyse hepsinin ortak payda da buluştuğu anlam, "ibadet etmek"..
Yukarıda bahsettiğiniz "salat" kelimesinden çıkardığınız anlam bunu gösteriyor.

"Salat kavramının semantik analizi" isimli Cahit Karaalp tarafından yazılmış makaleye bakabilirsiniz. Ayrıca farklı görüşlerden din hakkında uzman kişilerin de "salat" kelimesinin "destek olma, arka çıkma, arkasında durma" gibi anlamları olduğuna dair beyanlarına internetten ulasılabilir. Benim kendi başıma çıkardığım bir anlam değil.

Şunu da belirttim; Gazzali'nin eserinden paylaştığım bölümde, aklımda birçok soru oluştu ve bu soruları maddeler şeklinde yazdım. Gazzali gibi insanların, Hariciler gibi toplulukların ortaya çıkması doğal bir durumdur. Akıl yerine inancı ortaya koyarsan, Farabi, İbn Sina gibi insanların tekfir edilmesi, Mutezile gibi toplulukların dışlanması da doğal bir durumdur.

Ifadenize tam olarak dikkat etmemişim, yanlış anlama olmuş.

Varsayalım, senin dediğinin olsun. Yukarıda arkadaşa da belirttiğim gibi hangi anlam çıkarsa çıksın, zaten kutsanmış birisine neden destek olayım? Neden rahmet dileyeyim? Neden bağışlanmasını dileyeyim?

Çünkü O da bir insan ve eğer anlaşmaya uymamışsa O da karşılığını alacak.
 
Son düzenleme:
"Salat kavramının semantik analizi" isimli Cahit Karaalp tarafından yazılmış makaleye bakabilirsiniz. Ayrıca farklı görüşlerden din hakkında uzman kişilerin de "salat" kelimesinin "destek olma, arka çıkma, arkasında durma" gibi anlamları olduğuna dair beyanlarına internetten ulasılabilir. Benim kendi başıma çıkardığım bir anlam değil.
Hocam, sizde sevdiğim bir huy var. Her zaman dersiniz ki, bir kaynaktan gösterilen veri, otorite, referans vs vs.. olamaz. Şimdi ben kalkıp Cahit Karaalp'i, bu konuda hakem olarak mı tanıyayım? Peki alayım, o zaman bu sizin ideolojinize ters değil mi?

Şunu mu anlayayım? Yeri geldiğinde işime geleni alayım, işime gelmeyeni almayayım..

Artı olarak, makaleye biraz göz gezdirdim. 6.10. Desteklemek bölümünde diyor ki;

"Kanaatimizce sözlüklerde salât kavramına verilen anlamlardan yola çıkarak dolaylı olarak yardım etmek, desteklemek anlamını elde etmek mümkündür." (İlgili kelimeleri kalınlaştırıp, altını çizdim.) Ben de KANAATİMCE ilk ve en çok kullanılan anlamı olan "ibadet etmek" kavramını kullanmak istiyorum. Ne yapacağız şimdi? Kavga mı edelim?
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


Kurtubi'nin ve Taberi'nin tefsirlerine baktığımızda, "salat getirmek" ve "selam getirmek" olarak ikiye ayırmışlar durumu. Nakledilen rivayetlere göre de ilgili ayet indikten sonra şu ortak rivayet var;

"Allah, bize sana salat getirmemizi buyurdu. Biz, sana selam getirmeyi biliyoruz.(1) Peki, sana nasıl salat getirelim?(2)" şeklinde iki ayrı eylem şeklinde rivayet edilmiş.

Çünkü O da bir insan ve eğer anlaşmaya uymamışsa O da karşılığını alacak.
O da bir insan. İşte bütün mesele bu.

-Andar Shakespeare

Hocam, o da bir insan ise, hata yapma şansı vardır. O da bir insan ise, yalan söyleme şansı vardır. O da bir insan ise, çıkarını düşünme şansı vardır. Şuraya varmak istiyorum; nereden bileceğiz ki, ayetleri alırken unutmadığını, değiştirmediğini, eksik yazmadığını?

Evet, aynen. Kur'an söylüyor, değil mi? Allah, onları korur.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
 
Son düzenleme:
Hocam, sizde sevdiğim bir huy var. Her zaman dersiniz ki, bir kaynaktan gösterilen veri, otorite, referans vs vs.. olamaz. Şimdi ben kalkıp Cahit Karaalp'i, bu konuda hakem olarak mı tanıyayım? Peki alayım, o zaman bu sizin ideolojinize ters değil mi?

Haklısınız tabii tek bir veriden hareket pek de doğru değil. O makaleyi paylaşma sebebim, daha geniş bir değerlendirme içermesi sebebiyleydi. Yoksa; Yaşar Nuri Öztürk, Bayraktar Bayraklı, Mustafa İslamoglu, İlyas Yorulmaz ve Süleymaniye Vakfı (hatta bu mealde Ibn Manzur'un Lisan-ul Arab'ına atıf yapılmıştır) meallerinde de bahsi geçen ayetteki "salat" kelimesine "destek olma" şeklinde de anlam verilmiştir.

Hocam, o da bir insan ise, hata yapma şansı vardır. O da bir insan ise, yalan söyleme şansı vardır. O da bir insan ise, çıkarını düşünme şansı vardır. Şuraya varmak istiyorum; nereden bileceğiz ki, ayetleri alırken unutmadığını, değiştirmediğini, eksik yazmadığını?

Bu şüphenin olması tabii ki mümkün, buradan hareketle imkan elverdiğince bütün kaynaklardan kitabın asıl anlattığını anlamaya çalışmak gerekli ve üstünkörü bir değerlendirme ile kestirip atılmamalı ya da kabul edilmemeli.

Konunun özüne dönersek, ifade etmek istediğim şudur ki sorgulama ve düşünme eylemi din ile hayatlarını düzenlemeye çalışanların da uygulaması gereken bir harekettir ve geçmiş islam alimlerinin (misal, Imam Suyuti imanın en önemli şartının akıl olduğu ifade eder) ya da yakın zaman Avrupa'sında bazı hristiyan inancı taşıyan düşünürlerin (misal, Thomas Aquinas) bu yöntemi işaret eden düşünceleri ve bunları anlatan kitapları mevcuttur. "Din, insanı körleştirir" tespiti, yarım ve eksik bir tespittir.
 
Son düzenleme:
Hocam, sizde sevdiğim bir huy var. Her zaman dersiniz ki, bir kaynaktan gösterilen veri, otorite, referans vs vs.. olamaz. Şimdi ben kalkıp Cahit Karaalp'i, bu konuda hakem olarak mı tanıyayım? Peki alayım, o zaman bu sizin ideolojinize ters değil mi?

Şunu mu anlayayım? Yeri geldiğinde işime geleni alayım, işime gelmeyeni almayayım..

Artı olarak, makaleye biraz göz gezdirdim. 6.10. Desteklemek bölümünde diyor ki;

"Kanaatimizce sözlüklerde salât kavramına verilen anlamlardan yola çıkarak dolaylı olarak yardım etmek, desteklemek anlamını elde etmek mümkündür." (İlgili kelimeleri kalınlaştırıp, altını çizdim.) Ben de KANAATİMCE ilk ve en çok kullanılan anlamı olan "ibadet etmek" kavramını kullanmak istiyorum. Ne yapacağız şimdi? Kavga mı edelim?
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


Kurtubi'nin ve Taberi'nin tefsirlerine baktığımızda, "salat getirmek" ve "selam getirmek" olarak ikiye ayırmışlar durumu. Nakledilen rivayetlere göre de ilgili ayet indikten sonra şu ortak rivayet var;

"Allah, bize sana salat getirmemizi buyurdu. Biz, sana selam getirmeyi biliyoruz.(1) Peki, sana nasıl salat getirelim?(2)" şeklinde iki ayrı eylem şeklinde rivayet edilmiş.


O da bir insan. İşte bütün mesele bu.

-Andar Shakespeare

Hocam, o da bir insan ise, hata yapma şansı vardır. O da bir insan ise, yalan söyleme şansı vardır. O da bir insan ise, çıkarını düşünme şansı vardır. Şuraya varmak istiyorum; nereden bileceğiz ki, ayetleri alırken unutmadığını, değiştirmediğini, eksik yazmadığını?

Evet, aynen. Kur'an söylüyor, değil mi? Allah, onları korur.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bence yanlış düşünüyorsunuz. Bu salat konusu sizi tatmin etmediyse şunu söylemek isterim. İngilizcede bir kelimenin birden fazla anlamı vardır fakat okuduğunuz da doğru anlamı bulabilirsiniz. Örneğin;

I'm running this organization. (Bu organizasyonu ben yönetiyorum.)
I'm running to school. (Okula koşuyorum.)

Run kelimesinin iki anlamı da kullandım fakat ilk cümlede yönetmekten bahsederken, ikinci cümlede koşmaktan bahsettiğimi ben parantez içine anlamlarını yazmasam bile fark edebilirdiniz. Bunun gibi salat kelimesi de benim dediğim gibi selam anlamında kullanıldığında cümleye daha uygun oturacaktır.
 
Bence yanlış düşünüyorsunuz. Bu salat konusu sizi tatmin etmediyse şunu söylemek isterim. İngilizcede bir kelimenin birden fazla anlamı vardır fakat okuduğunuz da doğru anlamı bulabilirsiniz. Örneğin;

I'm running this organization. (Bu organizasyonu ben yönetiyorum.)
I'm running to school. (Okula koşuyorum.)

Run kelimesinin iki anlamı da kullandım fakat ilk cümlede yönetmekten bahsederken, ikinci cümlede koşmaktan bahsettiğimi ben parantez içine anlamlarını yazmasam bile fark edebilirdiniz. Bunun gibi salat kelimesi de benim dediğim gibi selam anlamında kullanıldığında cümleye daha uygun oturacaktır.
Anlamadığınız nokta şurası; hareke ve şeddeler Kur'an'a sonradan eklendi. Verdiğiniz örnek, neredeyse her dilde vardır. Üzerine tartıştığımız konuyla alakası yoktur.

Biz ateyiz kafirler arasında bir dalga konusu vardır, "GALABETİ RUM, GULUBETİ RUM" diye... Bu nedir? "Rumlar galip geldi.", "Rumlar yenilgiye uğradılar." Harekeleri farklı yere koyunca, farklı anlamlar çıkıyor. Bu harekelerin eklenmesini Muhammed görüp de onay mı verdi??
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı