Kutsal Kitapta Peygamberin Cinsel Hayatından Bahsedilmesi

Bakın bayım, sınır dediğiniz şeyle haloklin olayının alakası yok. Haloklin dediğiniz şey tuzun yer çekimi dolayısıyla dibe çökmesi ve derinde ki suyun bu sebeple daha yoğun olmasıdır. Yani o su yoğun olduğu için aşağıda değil, aşağıda olduğu için yoğun. Ve sınır dediğiniz 3 boyutlu birşey değildir sınır dediğiniz bir çizgidir yani derinlik söz konusu değildir sınır konuşurken. Bakın haloklin olayını paintten çizdiğim bir resimle anlatacağım. Görsel 1 sizin sandığınızı temsil ediyor. Görsel 2 ise durumun asıl halini gösteriyor.

Görsel 1:
Eki Görüntüle 2597696

Görsel 2:
Eki Görüntüle 2597697

Gördüğünüz gibi 2. görselde bir sınır ile ayrılma durumu yoktur, tabakalaşma durumu vardır. Aralarında pekte bir engel yok yani üst üsteler.
Sen orada ki bağlamı yanlış anlıyorsun. Ayet, teknik tabaka sayısını veya derinliği değil, suların birbirine karışmadığını ve gözle görülebilir bir sınır oluşturduğunu anlatıyor. Haloklin de tam olarak bu gözlemlenebilir sınır olgusunu bilimsel olarak doğrular; yani ayet doğru ve sizin teknik düzeltmeniz bağlam hatasıdır.
 
Derece açısı ne hocam? Adam bakara 285'te hepsi eşit demiş işte niçin kıvırmaya uğraşıyorsun.

Birine inanmamak için uğraşıyorsun demek çok saçma bir şey :D çünkü inanmamak daha zordur. İnanan adamın kafası rahattır, ölümden sonra ne var? Ölünce ne olacak? Gibi soruları gecelerce kafasında döndürmez çünkü. İnanan adam kafasını böyle şeylere yormaz, kafayı çalıştırmaz ama inanmayan adam her gece bu sorularla boğuşur. Keşke Tanrı var olsa diyorum kendime, ne güzel ulan cennette şarap içebileceğim, bir sürü hurim olacak, daha ne olsun! Ama ben gerçeklerle yaşayan bir insanım ve gerçeklerden kaçmam. Bende öldükten sonra sonsuza kadar yok olmaya meraklı değilim ama ne yapalım hayat işte.

Hiçbirini diğerinden ayirmayizdan kastı hepsinin geçerli bir peygamber olduğudur.

Bazı büyük alimlerin tefsirinde birine inanıp diğerini inkar etmek günahdir der.

Bana kur'an-ı okumamış dedinde aynı surede şöyle bir ayet var

Bakara suresi 253. ayet.
“İşte o peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık."
 
Bakın bayım, sınır dediğiniz şeyle haloklin olayının alakası yok. Haloklin dediğiniz şey tuzun yer çekimi dolayısıyla dibe çökmesi ve derinde ki suyun bu sebeple daha yoğun olmasıdır. Yani o su yoğun olduğu için aşağıda değil, aşağıda olduğu için yoğun. Ve sınır dediğiniz 3 boyutlu birşey değildir sınır dediğiniz bir çizgidir yani derinlik söz konusu değildir sınır konuşurken. Bakın haloklin olayını paintten çizdiğim bir resimle anlatacağım. Görsel 1 sizin sandığınızı temsil ediyor. Görsel 2 ise durumun asıl halini gösteriyor.

Görsel 1:
Eki Görüntüle 2597696

Görsel 2:
Eki Görüntüle 2597697

Gördüğünüz gibi 2. görselde bir sınır ile ayrılma durumu yoktur, tabakalaşma durumu vardır. Aralarında pekte bir engel yok yani üst üsteler.
Bir şey daha eklemek istiyorum sen bu çizdiğin görselle benim dediğim olayı doğruluyorsun aslında benim sandığım şey 1. görsel değil onu da ekleyeyim.
 
Hiçbirini diğerinden ayirmayizdan kastı hepsinin geçerli bir peygamber olduğudur.

Bazı büyük alimlerin tefsirinde birine inanıp diğerini inkar etmek günahdir der.

Bana kur'an-ı okumamış dedinde aynı surede şöyle bir ayet var

Bakara suresi 253. ayet.
Arkadaş nasıl aynı anda biri üstün hepsi eşit oluyor?
 
Arkadaş nasıl aynı anda biri üstün hepsi eşit oluyor?
Peygamberler görev açısından eşittir. Hepsi Allah'ın mesajını insanlara ulaştırmakla yükümlüler. Bu bütün peygamberler için eşittir. Diğer sure de ise özellik bakımından üstün deniyor. Örnek açısından Hz. Musa'ya firavuna karşı mücadele etmesi için bazı mucizeler verilmiştir. Bu onu diğer peygamberlerden üstün kılar. Ama hepsinin eşit olmasının sebebi hepsinin temel görev için hareket etmesidir.

Şunu da eklemek istiyorum. Kuran her şeyi olduğu gibi anlatsaydı kimsenin Müslüman olmama gibi bir şansı yoktu. Sınav denmesinin nedeni de budur.
 
Bakara 285'te "Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti ve mü’minler de iman ettiler. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar da; “O’nun peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız” dediler." diye geçer basbaya peygamberler arası üstünlük ayrımı yoktur diyor. Sizin iddia ettiğiniz gibi görev açısından eşittir gibi bir ifade söz konusu değil kafanızdan uydurduğunuz şeylerle yorum yapıyorsunuz. Kuran her şeyi olduğu gibi anlatsaydı sınavın anlamı kalmazdı demişsiniz ee o zaman peygambere niçin mucizeler verilmiş?? Bu mucizelere tanıklık eden arkadaşlara basbaya torpil geçilmiş o zaman, ben görsem ayın ikiye yarıldığını bende inanırım. Hem her şey anlatılırsa sınavın anlamı kalmaz diyorsunuz hemde sınavın bütün anlamını alıp götüren mucizelerden bahsediyorsunuz. Çelişki üzerine çelişki resmen..
 
Bakara 285'te "Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti ve mü’minler de iman ettiler. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar da; “O’nun peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız” dediler." diye geçer basbaya peygamberler arası üstünlük ayrımı yoktur diyor. Sizin iddia ettiğiniz gibi görev açısından eşittir gibi bir ifade söz konusu değil kafanızdan uydurduğunuz şeylerle yorum yapıyorsunuz. Kuran her şeyi olduğu gibi anlatsaydı sınavın anlamı kalmazdı demişsiniz ee o zaman peygambere niçin mucizeler verilmiş?? Bu mucizelere tanıklık eden arkadaşlara basbaya torpil geçilmiş o zaman, ben görsem ayın ikiye yarıldığını bende inanırım. Hem her şey anlatılırsa sınavın anlamı kalmaz diyorsunuz hemde sınavın bütün anlamını alıp götüren mucizelerden bahsediyorsunuz. Çelişki üzerine çelişki resmen..
Bakara 285'te peygamberlerin temel görevlerinde eşit olduğunu söylüyor yani hepsi Allah'ın mesajlarını insanlara ulaştırmakla yükümlüdür bu hepsinin temel görevidir. Ama bazı peygamberlere görevlerini desteklemek için mucizeler gönderilmiştir. Eğer sizin dediğiniz gibi hepsi aynı şartlarda mücadele etseydi en basit örnek Hz. Musa kendisinden çok daha büyük orduya sahip olan firavuna karşı mücadele edemezdi. Ayrıca mucizeler torpil değil iman için delildir. Ayetlerin hemen hemen hepsinin bağlamını yanlış yorumluyorsunuz. İman eden ve etmeyen için seçim serbesttir. Ayın yarıldığını görsen bile iman edip etmemen sana kalmış bir şey. Firavun da Hz. Musa'nın mucizelerini görmesine rağmen iman etmemişti. Yani evet sizin dediğiniz gibi olsa torpil olurdu ama öyle bir şey yok. Seçim hakkı ne olursa olsun bireyin kendisine aittir.
 
Bakara 285'te peygamberlerin temel görevlerinde eşit olduğunu söylüyor yani hepsi Allah'ın mesajlarını insanlara ulaştırmakla yükümlüdür bu hepsinin temel görevidir. Ama bazı peygamberlere görevlerini desteklemek için mucizeler gönderilmiştir. Eğer sizin dediğiniz gibi hepsi aynı şartlarda mücadele etseydi en basit örnek Hz. Musa kendisinden çok daha büyük orduya sahip olan firavuna karşı mücadele edemezdi. Ayrıca mucizeler torpil değil iman için delildir. Ayetlerin hemen hemen hepsinin bağlamını yanlış yorumluyorsunuz. İman eden ve etmeyen için seçim serbesttir. Ayın yarıldığını görsen bile iman edip etmemen sana kalmış bir şey. Firavun da Hz. Musa'nın mucizelerini görmesine rağmen iman etmemişti. Yani evet sizin dediğiniz gibi olsa torpil olurdu ama öyle bir şey yok. Seçim hakkı ne olursa olsun bireyin kendisine aittir.
Birader bakara 285te nerede temel görevlerinde eşit olduğu yazıyor göstersene allah için.
 
Birader bakara 285te nerede temel görevlerinde eşit olduğu yazıyor göstersene allah için.
Biradere falan geçiyorsun hayırdır kardeş ? Fikirlerine saygımı koruyup bura da yorum yapıyorum çirkefleşme hemen. O’nun peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız. Bura da temel görevlerinde eşit diye bir söz kelime kelimesine yok ama bağlamdan anlaşılıyor. Bütün peygamberler eşit deniyor sadece görevlerinde zorluklarından dolayı mucize verildiği için özellik açısından biri diğerinden üstün olabiliyor ama hepsinin temel görevi Allah'ın mesajlarını insanlara iletmektir.

Hep siz mi argüman sunacaksınız? Ben de size sunayım: Düşünsenize, 7. yüzyılda Arap Yarımadası’nda doğuyorsunuz; etrafınız çöl, okuma yazma deseniz yok, cahillik en üst düzeyde. Sonra bir kitap iniyor ve bu kitap, 13. yüzyıl sonra kesin olarak bilinecek bilgiler veriyor.


  • “Göğü gücümüzle Biz kurduk. Şüphesiz Biz genişleticiyiz.” (Zariyat 47)
    Günümüze göre evren durmadan genişliyor ve bu bilimsel olarak kanıtlandı.
  • “O insanı bir çiğnem et parçası olarak yarattı.” (Müminun 14)
    Modern embriyoloji ile paralellik gösteriyor.
  • “İki denizi serbestçe saldık; birbirlerine karışmazlar, aralarında bir engel vardır.” (Rahman 19–20)
    Bu da kanıtlandı; tatlı ve tuzlu su kütleleri birbirine karışmıyor, aralarında yoğunluk farkı var.
  • “Demiri Biz indirdik.” (Hadid 25)
    Mevcut bilime göre Dünya oluşurken yerkabuğundaki demir yeterli değildi; meteoritler ile uzaydan taşındı.


Ne anlatıyorsun sen ? Derece açısı dediğim rütbe açısından diyorum gelen en son peygamber çünkü. Karşı çıkamıyorsun kıvırmaya çalışıyorsun bir de bana kıvırma demişsin komiksiniz.
Şu mesajıma cevap vermedin. Onu da bekliyorum senden sayın ateist kardeşim benim. Bu yazdıklarımı bilim çürütebiliyor mu açıkla bana bekliyorum.
 
Son düzenleme:
Şu mesajıma cevap vermedin. Onu da bekliyorum senden sayın ateist kardeşim benim. Bu yazdıklarımı bilim çürütebiliyor mu açıkla bana bekliyorum.
Bir tanede benden gelsin(yazım yanlışlarını yapay zekaya düzeltirdim ceza almayayım diye)

Embriyolojik Gelişim Süreci

Kur’an-ı Kerim'de:

"Andolsun, biz insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi alaka yaptık. Alakayı mudğa yaptık. Mudğayı da kemiklere çevirdik; kemiklere de et giydirdik..."
— Müminun Suresi, 12-14. Ayetler

Terimler:

Nutfe: Sperm ve yumurtanın birleştiği damla (zigot)

Alaka: Asılı duran, yapışık şey (embriyonun rahim duvarına yapışması)

Mudğa: Çiğnenmiş et parçası gibi (somitlerle şekillenen embriyo)

Kemik ve et: Gelişim evresinde önce kemiklerin, sonra kasların oluştuğu aşama

Bilim Ne Diyordu?

ve 19. yüzyılda embriyoloji biliminde hâkim görüş, embriyonun önceden tamamen şekilli olarak var olduğu (preformasyon teorisi) yönündeydi.
Ancak bu teori yanlıştı. Modern bilim, embriyonun aşamalı olarak geliştiğini ortaya koydu.

Modern Bilim Ne Diyor?

yüzyılda ultrason teknolojisi, mikroskobik gözlemler ve modern embriyoloji sayesinde, embriyonun gerçekten de Kur’an’daki sırayla geliştiği anlaşıldı:

Zigot (nutfe)

Rahme tutunma (alaka)

Şekilsiz yapıların belirmesi (mudğa)

Kemik oluşumu

Kasların (et) kemiğe sarılması



Bu konuda çalışmaları olan uzmanlar:

Prof. Keith L. Moore – Dünyaca ünlü embriyolog. Kur’an’daki bu ayetlerin modern bilimle çarpıcı uyumunu gördükten sonra şu sözleriyle dikkat çekti:

“Bu bilgiler, 7. yüzyılda(Kur'an'ın indiği yıllarda)bilimsel olarak mümkün değildi. Kur’an’daki embriyoloji açıklamaları ancak çok ileri teknolojilerle anlaşılabilecek düzeyde.”

Yüz yıla kadar Kur'an ve bilim farklı diyordu
Bilimin yanlış olduğu ortaya çıktı:D

Bir tane daha vereyim:

2015 yılında İngiltere'de birmingham üniversitesi kütüphanelerinde (devasa bir kütüphane) bir kâğıt parçası bulunuyor.
Bu kâğıt parçasında kur'an-ı Kerim'in birkaç sayfası yazılı.
Sonrasında bu kâğıt, bilimin en gelişmiş teknolojileriyle test ediliyor ve peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s. A. V.) Dönemine ait olduğu, yani yaklaşık 1400 yıl öncesine dayandığı ortaya çıkıyor.
Ve o kâğıtta yazılı olan ayet ve surelerin hepsi, günümüzdeki kur'an'la birebir aynı.

Harfi harfine aynı!
Bu, kur'an-ı Kerim'in değişmediğinin bilimsel bir kanıtıdır.

Kur'an-ı Kerim'in indiriliş şekli şöyledir:
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s. A. V.), 40 yaşında peygamber olmuş ve 63 yaşında vefat edene kadar, yani 23 yıl boyunca kur'an kendisine parça parça indirilmiştir.

Bazı kişiler, “allah bütün Kur'an'ı bir anda Hz. Muhammed'in zihnine verdi, o da birkaç gün içinde yazdı” sanıyor; ancak bu yanlıştır.

Gerçekte kur'an şöyle indi:
Melek (cebrâil), Hz. Muhammed'e inecek sureyi veya ayeti bildirirdi.
Hz. Muhammed (s. A. V.) Bunu ezberler, sahabelerine söylerdi.
Sahabeler de bunları kâğıtlara yazarlardı.
(Hz. Muhammed [s.a.v.] okuma yazma bilmiyordu.)

Sonrasında bu kâğıtların hepsi parça parça toplanıp birleştirildi.
Bu üniversitenin bulduğu kâğıt, muhtemelen bir sahabenin yazısıydı.

600 sayfalık bir kitap, 23 yılda, binlerce farklı kâğıda yazılıyor...
Binlerce kâğıdı bir araya getirip bir kitap hâline getirmek, insan gücüyle imkânsız görünüyor.

Ama buna rağmen sureler ve ayetler hiç karışmadı.
Üstelik (hâşâ) peygamber efendimiz yalancı olsaydı, 23 yıl boyunca söylediği her şeyi harfi harfine hatırlaması mümkün olmazdı.

Örneğin, diyelim ki 2. yılda “ateş kırmızıdır” dedi; aradan 10 yıl geçtikten sonra ateşle ilgili bir şey söylese, aynı kelimeleri nasıl hatırlayabilirdi?
600 sayfalık bir kitabı, binlerce ayeti, yüzlerce sureyi… üstelik okuma yazma bilmeden!
Ne söylediğini “eski notlara bakarak” kontrol etme imkânı da yoktu.

Yine de, her şey bir harf bile değişmeden aynı şekilde korunmuştu.

Üstelik o dönemde her ayet indiğinde, peygamber efendimiz bunu tek bir sahabeye değil, yüzlerce sahabeye söylerdi.
Her biri aynı ayeti ayrı ayrı kâğıtlara yazar ve ezberlerdi.
Sahabeler bu kâğıtları canlarından ve ailelerinden daha değerli şekilde korurdu.
Elbette Allah da onları bu konuda destekledi.

Sonuçta, 23 yıl sonra binlerce kâğıt bir araya getirildi ve bir kitap oluşturuldu.
Bu kitap, o dönemde yazılan kâğıtlarla birebir aynıydı.

Ve 1400 yıldır, kur'an-ı Kerim'in bir harfi bile değişmedi.
 
Son düzenleme:

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı