Kırmızı Hap Bölüm 1 - "Ateistleri Anlamak"

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Ben önceden desittim. Kanıtlarım ama islam üzerinden. Mesela hadid suresi 25'de demiri gökten yağmur şeklinde indirdik diyor. Surenin ismide hadid ve hadid kelimesinin sayısal değeri 26. Demirin değişmez proton sayısı 26. Ve demirin indirilmesini bilimde destekliyor. Demir dış uzaydan geliyor. Çünkü güneş sisteminde demir oluşamaz. Oluşması için supernova gibi güçlü bir patlama gerek.
Başka ayetlerde de bıldırcın, kudret helvası ve kıyafet gibi şeylerin gökten indirildiğini söylüyor. Eğer ayetteki "indirdik" kelimesi ”uzaydan indirdik” anlamı taşıyorsa o zaman bıldırcın, kudret helvası, ve elbise gibi şeylerin de uzaydan geliyor olması gerekir.

Kelimenin sayısal değerinin hiçbir önemi yok. Ebced hesabıyla istediğiniz kitaptan mucize çıkartırsınız. Murat Bardakçı çok güzel açıklamıştı.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
 
"İndirdik" kelimesi ”uzaydan indirdik” anlamı taşıyorsa o zaman bıldırcın, kudret helvası, ve elbise gibi şeylerin de uzaydan geliyor olması gerekir.
Bazı ayetler var; elbise indirdik, buzağı indirdik diyor. Bazı ayetler var; gökten su indirdik, gökten yağmur indirdik diyor. Enzelna "indirdik" demek ama yan anlam olarak "bahşetmek, vermek" anlamıda taşıyor. Buzağı ve elbise bahşetme anlamında.

Bahsettiğin bıldırcın ve kudret helvası o cümle için gökten indirme manasında kullanıldı. Yani kudret helvası ayete göre gökten geldi evet. Demir içinde gökten indirme manası kullanıldı. Hatta eski zamanların tefsir imamlarına bakıyorsun, gökten inme anlamını; "yan anlam kullanılmış olmalı yani bahşedilmiş olmalı, demir gökten inmez, aksine yerden çıkar" demişler, o zamanın teklonoji yetersizliğinen gökten inebileceğini düşünememişler.

İki ayeti daha Allah'ı kanıtlamak adına örnek verebilirim.
1- O Allah ki, yemyeşil ağaçtan, sizin için ateş meydana getiriyor da, sizde ondan yakıyorsunuz. Yasin-80
(Yeşil klorofilli bitkilerden çıkan oksijenin, ateşi mümkün kılmasından bahsediliyor.)
2- O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Enbiya Suresi 30
Big Bang teorisinden bahsediliyor. Ve canlıları sudan yarattık diyor Allah. Şuan bilim insanları suya muhtaç olmayan bir canlı tespit edemedi bu yüzden dünya dışı yaşam ararken, her zaman öncelikle su aranır.
 
Bazı ayetler var; elbise indirdik, buzağı indirdik diyor. Bazı ayetler var; gökten su indirdik, gökten yağmur indirdik diyor. Enzelna "indirdik" demek ama yan anlam olarak "bahşetmek, vermek" anlamıda taşıyor. Buzağı ve elbise bahşetme anlamında.

Bahsettiğin bıldırcın ve kudret helvası o cümle için gökten indirme manasında kullanıldı. Yani kudret helvası ayete göre gökten geldi evet. Demir içinde gökten indirme manası kullanıldı. Hatta eski zamanların tefsir imamlarına bakıyorsun, gökten inme anlamını; "yan anlam kullanılmış olmalı yani bahşedilmiş olmalı, demir gökten inmez, aksine yerden çıkar" demişler, o zamanın teklonoji yetersizliğinen gökten inebileceğini düşünememişler.

İki ayeti daha Allah'ı kanıtlamak adına örnek verebilirim.
1- O Allah ki, yemyeşil ağaçtan, sizin için ateş meydana getiriyor da, sizde ondan yakıyorsunuz. Yasin-80
(Yeşil klorofilli bitkilerden çıkan oksijenin, ateşi mümkün kılmasından bahsediliyor.)
2- O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Enbiya Suresi 30
Big Bang teorisinden bahsediliyor. Ve canlıları sudan yarattık diyor Allah. Şuan bilim insanları suya muhtaç olmayan bir canlı tespit edemedi bu yüzden dünya dışı yaşam ararken, her zaman öncelikle su aranır.
O zamanlarda yaşayan bir insan olsam bile her canlının suya muhtaç olduğunu bilirdim. Yani o zamanlarda yaşayacak olsam ve kutsal bir kitap yazacaksam (insanları kandırmak için) içine suya muhtaç olduklarını yazardım çünkü biliyorum. Mesela Kur'an'da neden gezegenlerden bahsedilmiyor, çünkü gezegenleri göremiyorlardı bilmiyorlardı.
 
Mesela Kur'an'da neden gezegenlerden bahsedilmiyor, çünkü gezegenleri göremiyorlardı bilmiyorlardı.
Kuranda çoğu şey yok ki, örnekleri çoğaltabiliriz. Ama atmosferin 7 tabakası var. O zamanki insanlar tabakaları göremiyorlardı ama Kitapta yazdığını için iman etmek zorundalardı.
Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)
 
Kuranda çoğu şey yok ki, örnekleri çoğaltabiliriz. Ama atmosferin 7 tabakası var. O zamanki insanlar tabakaları göremiyorlardı ama Kitapta yazdığını için iman etmek zorundalardı.
Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O’dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)
Atmosfer 5 katmandan oluşur.
Daha mucize olduğunu düşündüğün şeyleri yazacaksan burada hepsine cevap var.
 
Bazı ayetler var; elbise indirdik, buzağı indirdik diyor. Bazı ayetler var; gökten su indirdik, gökten yağmur indirdik diyor. Enzelna "indirdik" demek ama yan anlam olarak "bahşetmek, vermek" anlamıda taşıyor. Buzağı ve elbise bahşetme anlamında.

Bahsettiğin bıldırcın ve kudret helvası o cümle için gökten indirme manasında kullanıldı. Yani kudret helvası ayete göre gökten geldi evet. Demir içinde gökten indirme manası kullanıldı. Hatta eski zamanların tefsir imamlarına bakıyorsun, gökten inme anlamını; "yan anlam kullanılmış olmalı yani bahşedilmiş olmalı, demir gökten inmez, aksine yerden çıkar" demişler, o zamanın teklonoji yetersizliğinen gökten inebileceğini düşünememişler.

İki ayeti daha Allah'ı kanıtlamak adına örnek verebilirim.
1- O Allah ki, yemyeşil ağaçtan, sizin için ateş meydana getiriyor da, sizde ondan yakıyorsunuz. Yasin-80
(Yeşil klorofilli bitkilerden çıkan oksijenin, ateşi mümkün kılmasından bahsediliyor.)
2- O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? Enbiya Suresi 30
Big Bang teorisinden bahsediliyor. Ve canlıları sudan yarattık diyor Allah. Şuan bilim insanları suya muhtaç olmayan bir canlı tespit edemedi bu yüzden dünya dışı yaşam ararken, her zaman öncelikle su aranır.
Ayetlere istediğiniz anlamı verecekseniz o zaman tartışmanın hiçbir anlamı yok.

Mucize olduğu söylenen ayetlere yapılan yorumlar o kadar zorlama ki. Nedense bu yorumlar hep modern zamanda yapılmış. Yüzyıllar önce yaşamış alimlerin tefsirlerine bakıyorsunuz bunların hiçbirisi yok. Ne zaman modern zamanlara gelindi, bilgiye ulaşmak kolaylaştı, insanlar sorgulamaya başladı o zaman bu tür şeyler ortaya çıktı. Ve bu tür mucizeler hep bilimsel olarak ispatlandıktan sonra yorumlanır.

İnancı bilimle bağdaştırmak son derece yanlış. Bugün Kuran'dan bilimsel olarak doğru dediğiniz bir ayet, ileride bilimsel olarak yanlışlandığı zaman bu ayet yanlışmış diyecek misiniz?
 
Hazır konu kilitlenmemişken bir şey sormak istiyorum Müslümanlara, özellikle @arteac sana sormak istiyorum. Bana Allah'ı kanıtlayabilir misin. Ama bana "bak Dünyanın düzeni çok güzel o zaman Allah vardır deme" Tanrı olabilir ama bana o Tanrının Allah olduğunu kanıtla. İslam gelmeden önce de dinler vardı ancak şu an o dinlere inan neredeyse hiç kalmadı. Belki gerçek Tanrı ilerleyen zamanlarda kendini kanıtlayacak, kitap gönderecek vb.
bundan 1400 sene önce sence bu bilgileri arabistan gibi bir yerde bunları yazabilir mi
Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)
20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hâkim olan tek görüş, “evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği” şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak “genişlediğini” ortaya koydu.



Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.



Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır.

Demirdeki Sır

“Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik“ (Hadid Suresi, 25)
Güneş’in 6000 santigratlık bir yüzey ısısı ve 20 milyon santigratlık bir çekirdek ısısı vardır. Demir ancak Güneş’ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir.



Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Demirin uzaya dağılması işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur.



Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi demir madeni Dünya’da oluşmamış, Süpernovalardan taşınarak, aynı ayette bildirildiği şekilde “indirilmiştir.” Bu bilginin Kur’an’ın indirilmiş olduğu 7. yüzyılda bilimsel olarak tespit edilemeyeceği ise açıktır.



Günümüz astronomi bilgileri bize diğer elementlerin de Dünyanın dışında oluştuğunu göstermektedir. Ayetteki “demiri de indirdik” ifadesinde geçen “de” vurgusu bu gerçeğe dikkat çekiyor olabilir.



Ayrıca ayette demirin insanlar için çok yararlı olduğundan bahsedilmektedir. Halbuki bu ayet indiğinde insanlar demirden ancak kılıç yapıyorlardı. Ama bakın demir ile ile ilgili son bilimsel verilere: Demir atomu olmaksızın evrende karbona bağlı yaşam olması mümkün olmazdı; süpernovalar olmaz, Dünyanın ilk dönemlerinde ısınması gerçekleşmez, atmosfer ya da hidrosfer olmazdı. Koruyucu manyetik alan olmaz, Van Allen radyasyon kuşakları oluşmaz, ozon tabakası olmaz, (insan kanında) hemoglobini meydana getirecek hiçbir metal bulunmaz, oksijenin reaktifliğini yatıştıracak metal oluşmaz ve oksidasyona dayanan bir metabolizma meydana gelmezdi.

Dağların Hareket Etmesi

Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler.(Neml Suresi, 88)
İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünyanın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.



Ancak jeologlar, Wegener’in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980’li yıllarda anlayabildiler. Wegener’in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu’nda bulunuyordu. Pangaea’nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler.



20. yüzyılın başlarında yapılan jeolojik araştırmalar sonucunda keşfedilen yer kabuğunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda şöyle açıklanmaktadır:



Yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 km kalınlığındaki Dünya yüzeyi “tabaka” adı verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır. “Tabaka tektoniği” adı verilen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dünya üzerinde hareket ederler.



Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir.



Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette “sürüklenme” olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de “continental drift” yani “kıtasal sürüklenme”dir.



Kıtaların kayması Kur’an’ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen “dağları görürsün de, donmuş sanırsın” ifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir. Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir. Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir.



Bilimin çok yeni keşfettiği bu bilimsel gerçeğin, evren ve tabiat hakkındaki görüşlerin, hurafe, batıl inanç ve efsanelere dayandığı 7. yüzyılda, Kur’an’da haber veriliyor olması şüphesiz büyük bir mucizedir. Ve Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunun çok önemli bir delilidir.

Bulutların Ağırlığı

“Rahmetinin önünde rüzgârları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız.”(Araf Suresi: 57) “O, size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.” (Rad Suresi: 12)

Gökyüzünde 300.000 tonluk bir kütlenin direksiz düşürülmeden durdurulması gerçektende akılları hayrete düşüren bir durumdur. Belki de ilk defa işittiğiniz bu bilginin bundan 1400 sene önce Kur’an’ da nasıl haber verildiğini dinleyelim

“Rahmetinin önünde rüzgârları bir müjde olarak gönderen O’dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız.”(Araf Suresi: 57)
“O, size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.” (Rad Suresi: 12)


Elbette Kur’an’ın indirildiği dönemde insanların bulutların ağırlıkları ile ilgili bu bilgiye sahip olmaları mümkün değildir.
Kur’an ayetlerinde dikkat çekilen ve yakın geçmişte keşfedilen bu bilgi, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunun delillerinden biridir.

Bitkilerde Erkeklik Ve Dişilik

“Gökten su indirdi ve onunla çeşit çeşit bitkilerden eşler çıkardık.” (Taha Suresi: 53) “Bütün meyvelerden ikişer eş yaratmıştır.”(Rad Suresi: 3)
Bitkilerin eşler halinde yaratılması Kur’an'da özellikle vurgulanmaktadır. Ayetlerde geçen "zevc (çoğulu zevce)" kelimesi eski türkçemiz de eşleri belirtmek için kullanılmaktaydı, hanımlar beylerine "zevcim", beyler hanımlarına "zevcem" demekteydiler. Arapça'dan dilimize geçen bu kelime bitkilerin eşlerini belirmekte de kullanılan "zevc" kelimesidir.
Bitkiler üzerine yapılan incelemelerde bitkilerde de erkekliğin ve dişiliğin olduğu, bu farklı organlar sayesinde bitkilerde üremenin gerçekleştiği anlaşıldı. Tohumlu ve çiçekli bitkilerde erkek ve dişi üreme hücreleri vardır. Bu hücreleri her ikisi de çiçeğin ortasında bulunan erkek organ ile dişi organ üretir. Dişi organın yumurtalık denen şişkince bölümünde küçük ve yuvarlak tohum taslakları, bunların içinde de dişi üreme hücreleri bulunur. Erkek üreme hücreleri ise erkek organın başçık bölümünün ürettiği çiçek tozlarının içinde saklıdır. Çok hafif olan çiçek tozları rüzgârla ya da çeşitli hayvanlar aracılığıyla çiçekten çiçeğe taşınırken, içlerinden bir bölümü dişi organın tepeciğine yapışıp kalır. Daha sonra bu çiçek tozu taneciği boyuncuktan aşağıya doğru inerek, yumurtalıklardaki tohum taslaklarına ince bir borudan uzanır. Erkek üreme hücresi de bu borudan geçer ve tohum taslağının içindeki dişi üreme hücresiyle birleşir. Erkek ve dişi üreme hücrelerinin birleşmesiyle tohum taslakları onlardan da tohumlar oluşur. Bu tohumlardan da yeni bitkiler gelişir.
Peygamberimiz (S.a.v.) döneminde biyoloji gelişmiş bir bilim değildi. Bitkilerin üremesi, bu üremedeki dişi ve erkek unsurların rolü bilinmiyordu. Biyoloji ve botanik ilminin gelişmesiyle tohumlu ve çiçekli bitkilerde erkek ve dişi üreme hücrelerinin varlığı anlaşıldı Botanikçiler bitkilerde cinsiyet ayrımı olduğunu ancak 100 sene evvel keşfedebilmişlerdir.
Peki, insanların botanik ve biyolojiden habersiz olduğu bir dönemde ümmi bir zat bitkilerde erkeklik ve dişiliğin olduğunu nerden bilebilirdi?
Bu sorunun tek cevabı olabilir. Gökten suyu indirip, onunla bitkilerden eşler çıkaran Allah’ın bildirmesiyle
.Bir Çiğnemlik Et Parçası
“Sonra o damlacığı, asılıp tutunana dönüştürdük. Sonra asılıp tutunanı bir çiğnemlik et haline getirdik.” (Mü’minun suresi,14)
Prof. Dr. Keith L. Moore Kur’an'da "bir çiğnemlik et" diye bahsedilen dönem hakkında şunları söylemektedir:"Söz konusu ayetlerin ne demek istediğini, bu dönemdeki embriyoyu incelediğimiz zaman hayretle öğrendik. Çünkü embriyo 28 günlükken üzerinde tesbihimsi bir yapı meydana geliyor ve bunlar görünüş olarak aynı diş izlerine benziyordu. Bu dönemdeki embriyonun plastikten bir modelini yaptık ve onu çiğneyerek üzerinde diş izlerimizi bıraktık.
Ortaya çıkan manzara, incelediğimiz aşamadaki embriyoya olağanüstü derecede benziyor ve Kur’an'ın insan embriyosundan neden bir çiğnemlik et olarak bahsettiğini çok güzel açıklıyordu."

Günü Gelince Bir Çiğnemlik Et​

Ey insan, o çok cömert Rabbine karşı seni aldatan nedir? O ki seni yarattı, sana bir düzen içinde biçim verdi ve uyumlu hale soktu. Dilediği bir biçimde seni oluşturdu. (İnfitar: 6-7-8)



Tek bir hücre bölüne bölüne ayrı organları, farklı dokuları oluşturmaktadır. Yaratılışın bir aşamasında bir çiğnemlik et kadar olan varlığımız, günü gelince tüm organlarıyla, kaslarıyla, iskeletiyle, beyni, gözleri, kulakları ile insan olacaktır. Bir bu çiğnemlik et aşamasını, bir de vücudumuzdaki organların aldığı son hali düşünelim. Böylece Allah'ın kusursuz yaratışına bir kez daha tanık olabiliriz.

Bebeğin Rahimdeki Üç Karanlık Devresi

“Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan başka bir yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?” (Zümer Suresi: 6)
Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan başka bir yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?” (Zümer Suresi: 6)



Yukarıdaki ayette Türkçeye “üç karanlık içinde” manasıyla çevrilen Arapça “fi zulûmâtin selasin” ifadesi embriyonun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgeye işaret etmektedir. Bu bölgeler sırasıyla:



a) Batın duvarı karanlığı



b) Rahim duvarı karanlığı



c) Amniyon zarı karanlığıdır.
Hazır konu kilitlenmemişken bir şey sormak istiyorum müslümanlara, özellikle @arteac sana sormak istiyorum. Bana Allah'ı kanıtlayabilir misin? Ama bana "bak dünyanın düzeni çok güzel o zaman Allah vardır deme" tanrı olabilir ama bana o tanrının Allah olduğunu kanıtla. İslam gelmeden önce de dinler vardı ancak şu an o dinlere inan neredeyse hiç kalmadı. Belki gerçek tanrı ilerleyen zamanlarda kendini kanıtlayacak, kitap gönderecek vb.

Ve daha 10 mucize var gerçi senin gibiler okumayı pek sevmezsiniz ama istersen yazarım.
yanlışlar
Başka ayetlerde de bıldırcın, kudret helvası ve kıyafet gibi şeylerin gökten indirildiğini söylüyor. Eğer ayetteki "indirdik" kelimesi ”uzaydan indirdik” anlamı taşıyorsa o zaman bıldırcın, kudret helvası, ve elbise gibi şeylerin de uzaydan geliyor olması gerekir.

Kelimenin sayısal değerinin hiçbir önemi yok. Ebced hesabıyla istediğiniz kitaptan mucize çıkartırsınız. Murat Bardakçı çok güzel açıklamıştı.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
Enzelna "indirdik" demek ama yan anlam olarak "bahşetmek, vermek" anlamıda taşıyor. Buzağı ve elbise bahşetme anlamında.
 

Dosya Ekleri

  • efe aydal cevap.txt
    36,8 KB · Görüntüleme: 91
Son düzenleme:
Yazdıklarının cevaplarını buralarda bulabilirsin zaten atmıştım ancak okumadın sanırım. Umarım bunları okursun.
Ve daha 10 mucize var gerçi senin gibiler okumayı pek sevmezsiniz ama istersen yazarım.
Ben hayatımda böyle boş bir genelleme daha görmedim.
Amacım kesinlikle kavga etmek değil, sadece soru sordum.
Ve daha 10 mucize var gerçi senin gibiler okumayı pek sevmezsiniz ama istersen yazarım.
Eğer genelleme yapacak isek Müslümanların daha az okuduğunu görebiliriz. "İncil'in ilk emri Sev! Tevrat'ın Yaşat! Kuran'ın Oku! Hristiyan sevmedi, Yahudi yaşatmadı, Müslüman okumuyor...
-Aamir Khan
 
Son düzenleme:
Yazdıklarının cevaplarını buralarda bulabilirsin zaten atmıştım ancak okumadın sanırım. Umarım bunları okursun.

Ben hayatımda böyle boş bir genelleme daha görmedim.
ilk soru cevap
âyetin sarih ifadesinde 'yedi kat arz' tabiri geçmiyor. Âyetin zâhiri: 'Allah, arzı da yedi gök gibi yaratmış ve yaratıklarına mesken yapmıştır.' diyor. 'Yeri de yedi tabaka olarak yarattım.' demiyor."

"Buradaki benzetme,'yedi sayısı' ile ilgili olmayıp, aksine yer ve göğün her ikisinin de Allah tarafından yaratılmış birer varlık ve pek çok yaratığa da mesken olduklarını ifade etmek içindir
ikinci cevap
O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu, tatlı ve susuzluğu giderici; şu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur."(Furkân, 25/53)
âyetine mutabık olmak üzere biri tatlı diğeri acı iki derya denilmiş. Mesela Şap denizine Nil, Basra Körfezi'ne Dicle dökülmüş olduğu gibi, diplerindeki suların birbirlerine kavuşması ile beraber birden bire diğeri ile karışmaksızın bir hayli mesafeleri uzayıp giden büyük sularla temsil edilmiştir. Buradaki iltikâ (karşılaşma) fiilî olarak birbirine temas mânâsına gelmektedir. İltikâ, temas edecek şekilde yakınlık ve komşuluk olarak da yorumlanabilir. Bu, acı denizin altında veya yakınında yer alan su hazineleri şeklindeki düşünceye de uygun olabilir.

İkincisi, her ikisinin suyu da acı olmak üzere bir zamanlar Faris Denizi adı verilen Hint Okyanusu ile Rûm denizi denilen Akdeniz ile temsil edilmiştir ve aralarındaki engel Arabistan yarımadası veya karşılaşmak üzere bulundukları Süveyş engelidir. Buna göre: "O iki deniz, birleşeceklerdir." mânâsına da yorumlanabilir ki, bu da Süveyş kanalının ileride açılacağını göstermektedir.

"İkisinden de inci ve mercan çıkar." (Rahmân, 55/22)
âyeti de bu ikinci mânâya daha yakın bir anlam ifade etmektedir. Zira tatlı sudan inci ve mercan çıkması, biraz tevile dayalıdır.

Üçüncüsü, gök denizi ve arz denizi denilmiştir ki denizlerle, bulutlar veya daha geniş bir mânâ kasdedilmiş olabilir.

Dördüncüsü, yeri etrafından kuşatan dış denizle yerin kıtaları arasındaki iç deniz ki, bu iki deniz birbirine kavuşurlar. Yer, aralarında bir engel halinde kalır, böylece taşıp da o yeri istilâ edemezler.

Beşincisi, "maşrikayn ve mağribeyn" (iki doğu ve iki batı)(Rahman, 55/17) de geçtiği üzere acı, tatlı, iç dış, semavî ve arzî hatta hakikat ve mecaz her iki neviyle deniz de demek olabilir ki en genel anlamı budur. Bu suretle işarî mânâ olarak cismanî (maddi) âlem ile ruhanî (manevî) âlem anlamı da bulunabilir ki, aralarında mevcut olan berzah da hayal ve gölge alemi olmuş olur.

Ayette geçen berzah, esasen iki şey arasında bulunan engel ve ayırıcı sınır demektir. Coğrafya ıstılahında bilindiği gibi iki deniz arasında bulunan karaya denir. Berzah, burada ya bu anlamı ifade etmektedir ya da kudretten herhangi bir sınır mânâsınadır. Aralarında bir berzah bulunduğundan dolayı o iki deniz birbirine geçmezler. O berzahı, o haddi aşıp da diğerinin yerini işgal edecek, özelliğini ortadan kaldıracak bir zulüm ve tecavüz yapmazlar, yapmaya meydan bulmazlar
üçüncü cevap
Kur'an-ı Kerim'deki bir ayet bir çok hakikati işaret edeceğinden bu ayetten şu manalar anlaşılabilir:

Cenab-ı Hakk'ın insanoğluna en büyük ikramlarından biri demirdir. Kuran-ı Kerim'de “demir” anlamında “Hadid” suresinin olması, onun önemine bir işaret olarak görülebilir. “Altın” anlamında “Zehep” diye bir sure olmaması, demirin altından daha da değerli olmasına bir işaret gibidir. Çünkü altın olmasa hayat yine devam eder, fakat demir olmasa insan medeniyetinden söz etmek mümkün olamaz. Zira demir;

- İnsanlığın bütün sanatlarının esası,

- Beşeri terakkilerin ilerleyişlerin kaynağı,

- İnsanoğlunun kuvvetinin merkezinde yer alır.

İnsan eliyle yapılan şeylerin büyük bir çoğunluğu, doğrudan veya dolaylı olarak demirle alakalıdır. Evler onunla bina edilir. Gıdalar demir aletler kullanılarak hazırlanır. Elbiseler demir aletler ile kesilir, dikilir. Devletler demirle saltanatlıklarını devam ettirir. Savaşlar eskiden beri demir hammaddesinden üretilen silahlarla yapılır. Öyle ki demire hakim olan dünyaya hakim olur. İşte bunlar gibi çok önemli görevler görmesine işareten Kur'an’da “Demiri indirdik. Onda çetin bir sertlik ve insanlar için birtakım menfaatler vardır.” denilmiştir.

Ayette “İnsanlar için yerden demiri çıkarttık” denilmeyip “Demiri indirdik” denilmesi, demirin tümüyle nimet olmasına işaret eder. Benzeri bir durumu koyun-keçi sığır ve deveyle ilgili olarak bunlardan birer çiftin indirildiğini bildiren ayette de görürüz. (Zümer,6 )

Bu hayvanların etinden, sütünden, kılından, derisinden yararlanıldığı gibi günümüzde kemiklerinden, kanlarından hatta gübrelerinden istifade edilebilmektedir.

İşte, bunlar tecessüm etmiş nimet ve rahmet olmaları sebebiyle “nimet” le aynı kökten gelen “enam” ismi verilmiştir.

Yine, yağmurun indirilmesi “inzal” ile ifade edildiği gibi, tüm bu hayvanların hem de demirin insanların istifadesine sunulması “inzal” ile ifade edilmiştir. Nasıl ki yağmur-ışık-sıcaklık semavî birer nimettirler, gökten gönderilirler. Öyle de bu mübarek hayvanlar ve sert demir aynı şekilde en büyük nimetlerden olup insanoğlunun hayatında çok mühim yerler işgal ederler.

Konumuzla alakalı mühim bir yün de şudur : “İnzal” ifadesi her zaman “indirmek” manası taşımaz. Bazı zaman da “ikram-ı lütuf” gibi manalar ifade eder. Mesala, uzaktan gelen misafire daha gelir gelmez yapılan ikrama “nüzul” denilir. Al-i İmran 198 , Kehf 102 ve 107, Secde 19, Saffat 62, Fussilet 32 Vakıa 56 ve 93’de kelime ikram etmek ziyafet vermek anlamında kullanılmıştır.

Dolaysıyla “inzal” kelimesi “ikram” anlamına da gelebilmektedir. (Doç. Dr. Şadi Eren)

Bazı müfessirler buradaki "indirdik" kelimesinin Arap diline göre "yarattık" mânâsına da gelebileceğini ifade etmişlerdir. Son devir müfessirlerinden Tantavi, 26 ciltlik ansiklopedik tefsirinde ayetteki bu "enzelna = indirdik" kelimesinin dünyanın ilk zamanlarına işaret olduğunu ve demirin buhar halindeyken yağmur gibi gökten inişinin ancak yeryüzünün ilk zamanlarında sözkonusu olabileceğini beyan ederek, bu ayetin ilmi icazından bahsetmiştir. Yer küremizin milyarlarca sene önce bir ateş parçası olduğunu ve zamanla soğuyarak kabuk bağladığını ve yer merkezinin hâlâ binlerce derecelik ateş kütlesi halinde bulunduğu artık kesin olarak bilinmektedir.

Dünyanın yaratılışı hakkındaki nazariyelerden biri ve kuvvetlisi olanı; arzın, başlangıçta küçük zerrelerin sıkışması ile meydana gelmiş olan soğuk bir kütleden ibaret olduğudur. Daha sonra bu kütle içerisindeki radyoaktif maddelerin tesirinde kalan bu zerreler, bütünüyle veya kısmen ergimiş ve daha sonra meydana gelen soğumalar neticesi yer kabuğu yaratılmıştır.

Halond, yaratılış süresini üç devreye ayırırken, birinci devre dünyanın ilk anlarına tekabül eder. Bu devrede ergimiş haldeki serbest demir mantonun üst seviyelerinde bol miktarda bulunmaktadır.

İkinci devrede demir, montonun üst seviyelerinden derinlere göç etmiştir. Bu da demirin yukarıdan aşağılara indirildiğini (inzal edildiğini) ifade etmektedir.
araf 160 şöyle açıklanır Enzelna "indirdik" demek ama yan anlam olarak "bahşetmek, vermek" anlamıda taşıyor. Buzağı ve elbise bahşetme anlamında.
Yazdıklarının cevaplarını buralarda bulabilirsin zaten atmıştım ancak okumadın sanırım. Umarım bunları okursun.

Ben hayatımda böyle boş bir genelleme daha görmedim.
Amacım kesinlikle kavga etmek değil, sadece soru sordum.

Eğer genelleme yapacak isek müslümanların daha az okuduğunu görebiliriz. "İncil'in ilk emri sev! Tevrat'ın yaşat! Kuran'ın oku! Hristiyan sevmedi, yahudi yaşatmadı, müslüman okumuyor...
-Aamir khan.

Diğer iddialara yanıt olacak şekilde bir TXT dosyası hazırlayıp paylaşacağım İslam hak dinidir kabullenin.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Geri
Yukarı