Biz neden varız?

Kibirle ve egoyla uzaktan yakından alakası yok. Bilgi seviyen gösteriyor sorgulamadığını zaten. Az bir şey canlıların yapısını bilseydin bu cümleleri kuramazdın.


Bomboş cümleler kurmayın. Mantık hatası var zaten benim iddaa etmemden bağımsız olarak var. Tanrı için zaman kavramı yok diye işin içinden sıyrılmazsın. Bu dediğim şeylere cevap vermek zorundasın. Siz bir tanrının kendiliğinden ortaya çıktığını iddaa ediyorsanız bu beraberinde daha büyük sorunları ortaya çıkarır. Evreni açıklamak için tanrıya ihtiyaç duyuyorsan, tanrıyı açıklamak için de Süper tanrıya, onu açıklamak için de Mega Süper Tanrıya ihtiyaç duyman gerekecek ve bu döngü devam edip gider.

Madem Tanrı hiçbir şeye gerek duymadan ortaya çıkıyorsa ve bu size abes gelmiyorsa. Aynı durumu evren için niye söylemiyorsunuz o zaman? Bu mantıkla evrende kendiliğinde ortaya çıkabilir. Ki zaten kanıtlarımız da o yönde.

Ne canlıların ne de evrendeki gökcisimleri hakkında en ufak bir bilginiz maalesef yok. Bunlara baksanız durum çok çok net aslında. Bir tanrı varsa mükemmel olmak zorunda ama sizin inandığınız tanrının özellikleri buna uymuyor. Ne canlılar ne de evrenin kendisi mükemmel değil.

Bu gezegende var olan türlerin %99'u yok oldu. Bugün bunları yazıyorsan göktaşına borçlusun. Yaşam, sonunda mutlaka kaybedeceği sürekli bir savaş halindedir.
İnandığınız tanrı sadist ve katil canlıların yok olmasından zevk alan biri, koskoca tanrı daha iyi bir yol çizemez miydi?

En basitinden birkaç örnek vererek başlayayım. Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün bu gezegenlerde yer diye bir şey yok. Bunları yaratan bir yaratıcı yer koymayı bilmiyor nasıl bir tanrıysa artık. Bu gezegenlere gidersen ayak basamazsın kısaca. Her şeye gücü yeten bir tanrının böyle bir şeyi düşünmemesi mümkün mü? Şimdi kesin dersin tanrının bir bildiği vardır. Net söyleyeyim hiçbir halt bildiği falan yok.

Carl Sagan'ın dediği gibi evrende yaşam sadece Dünya da varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu. Koskoca bu kadar gezegen yaratmış boşu boşuna çoğunda hayat yok. Demezler mi madem öyleyse bunları niye yarattın, ne gerek vardı? Evrendeki kaosu bahsetmeme bile gerek yok.

Canlılara geçelim. Yırtıcıların çoğu bir bölgeyi ele geçirdiğinde kendi türünden veya başka türden bir canlıda olabilir. O türün yavrularını öldürür. Hayvanlar aleminde bebek katli, kardeş katli, tecavüz son derece yaygındır. İyi bir tanrı neden böyle dehşet bir yolu seçsin? Evrende toz zerresi kadar yer kaplayan insan bunları düşünüyor koskoca tanrı daha iyi bir yol seçemez miydi elbette seçerdi.

Başka canlı örneklerine geçeyim.

Eki Görüntüle 2617825
Mağaralarda yaşayan tetra balığı olarak da bilinen Astyanax mexicanus gözleri olmasina rağmen doğuştan kör doğar. Bu balığın göz çukurları halen bulunmaktadır ancak bu çukurlar arasinda gözler asla içinde oluşmaz. Karanlık mağaralardaki sularda yaşayan bu türün, gözlere ihtiyacının olmamasından ötürü, zaman içerisinde giderek körelmiştir.

Bu türün varlığı bile kusursuz yaratıcı fikrini çürütmeye yeter de artar. Kusursuz bir yaratıcı doğuştan kör yaratacağı varlığa ne diye göz versin.


Eki Görüntüle 2617826


Omurgalı hayvanlarda böyle bir sinir mevcut. Bu sinir bloğu beyinden gırtlağa kadar uzanıyor. Bu sinirin olayı ne değinelim biraz.

Beyinden çıkan bu sinir ile gırtlak arasında en fazla 5-10 CM var. Sinir gırtlağa kısa yoldan varmak yerine görseldeki zürafa gibi kısa yoldan gitmiyor metrelerce dolaşıp kalbin etrafından dönüp, tekrardan yukarı çıkıp beyne ulaşıyor.

Neden böyle yapıyor kısa yol varken uzun yolu seçiyor sebebi evrim. Bir tasarımcı yapsaydı eğer böyle bir yol izlemezdi elbette.

Gırtlak siniri 400 milyon yıl önce balık benzeri canlılarda beyinden kalbin yakınındaki solungaçlara bağlantı sağlamak için evrimleşmişti. O zamanlar sinir bloğu kısa yolu izliyordu, uzun yolu değil.

Tiktalik benzeri balıklar karaya çıktı, milyonlarca yılda karada boyunları uzadı, gırtlak sinirleri kalp civarındaki atardamarlardan dolaştığı için uzayan boyunlara adapte olmak zorunda kaldı. Böylece 5-10 CM'lik mesafeyi 5 metre dolaşır hale geldiler. İnsanda da bu sinir var ve kısa yolu seçmez uzun yolu seçer.

Zürafalar hemen hemen hiç ses çıkaramazlar. Mırıldanma gibi ses çıkarırlar en fazla. Oysaki ses kutusu ve ses çıkarma organlarına sahipler. İşte bunun sebebi de yukarıda bahsettiğim rekürren larengal siniri. Ses kutusunu donatan ses tellerinden biri doğrudan beyin ile ses kutusunu birbirine bağlanması gerekirken hiçbir anlamı olmadan baştan çıkıp 4-5 metrelik boyun boyunca aşağıya iner kalbin yakınından geriye dönerek tekrar yukarıya çıkarak ses kutusuna bağlanır. Böylece sinirlerden birinin boyu gereksiz yere çok uzamış olur. İki ses teli arasındaki sinir teli uzunluğundan kaynaklanan bir senkronizasyon sorunu ortaya çıktığı için ses oluşmaz.

Bir tasarımcı daha önceki çizim tahtasına geri dönebilir, önceki tasarımını çöpe atıp daha mantıklı bir çizim yapabilir. Evrim ise daha önceki çizim tahtasına geri dönemez. Tasarımcının öngörüsü vardır, ancak evrimin öngörüsü yoktur.
İnandığınız tanrı bu kadar bilgisiz ve sadist. Binlerce örnek sıralayabilirsiniz canlıların yapısına baktığımızda hala bunların tanrı yapımı olduğuna inanıyorsanız sorun sizde.

Birkaç örnek daha sıralayayım:

Aşı neden yapılır?

Çocuklar doğduktan sonra 7 8 yaşına kadar her ay tekrarlanan aşılara maruz kalırlar. Çicek, çocuk felci, kabakulak, hepatit b, kızamık vb. şeklinde.

İnsanın özel olarak yaratıldığını savunan güruh virüs ve bakterilere neden yaratıcının bizi kurban ettiğini açıklayamaz. Tabii her zaman olduğu gibi takdiri ilahi diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışır.

Evrim ne diyor?

Doğa hiç kimseye öncelik, özel bir ayrıcalık ve statü tanımaz. Doğa acımazdır. Doğada bulunan canlılar hiçbir canlının gözünün yaşına bakmaz. Hele hele özel yaratıldığını sanan insanın özel statüsünü hiç tanımaz. Her canlının paraziti ve mikrobik hastalığı vardır, Homo Sapiens'in de var.

Diğer canlılarda olduğu gibi insan vücudunu boş bulan, parazitliğe eğimli birçok canlı(bakteri, virüs vb.) insan vücuduna yerleşmeye ya da insan vücudunda üremeye başladı. Veya geçici olarak insan vücudunu kullanmaya başladı. Bu nedenle çeşit çeşit hastalıklar ortaya çıktı. Bizler bunların bir kısmının çaresini bulduk, tamamen yok ettik. Bir kısmının hareketlerini sınırladık, bize tehdit olmasını engelledik. Bir kısım hastalığın ise çaresini bulamadık. (AIDS vb.)

Hastalıkları ve kusurları önlemin yolu yalvarmaktan ve dua etmekten değil, bilimsel araştırmadan geçer.

Sığırların bulduğu mekanizmayı biz bulamadık

Bizim türümüz proteini yıkarak enerji edebiliyor. Fakat etin içinde bulunan azot molekülünü tam yıkıp enerji elde edecek mekanizma bizde yok. Evrimsel olarak böyle bir mekanizmayı elde edemedik. Bu nedenle etin içindeki enerji molekülünü üre halinde dışarı atıyoruz. Bu da bizim boşaltım ve sindirim sistemimizi yorar ve de aldığımız proteinden yeterince yararlanamamıza neden olur.

Fakat sığırlar bu üreyi tekrar tekrar sindirim sistemine salgılayarak üredeki azotu yeni protein molekülü yapmada kullanır. İçtiğimiz sütteki proteinin bir kısmı sığırın sindirim sistemine salgıladığı idrardan köken alır. Sığırlara verilmiş böyle verimli bir sistem neden özel varlık insana verilmedi?

Evrim ne diyor?
Otla beslenen canlıların hayvansal doku oluşturması için gerek duydukları amino asit miktarı bitkilerin bileşiminden alınamayacak kadar çok olduğu için bu canlı grupları kendi atıklarındaki amino asitleri değerlendirecek mekanizmayı elde edebilmişlerdir. İnsan ise elde edemedi. Ayrıca bu grup hayvanlar bitkilerin selülozunu sindirecek ortaklığı bakterilerle bulmuş ve bizim ulaşamadığımız bir üretim potansiyeline ulaşmışlardır. Bir ineğin günde onlarca kilo süt vermesi gibi.

Bunun sonucu olarak insan dışkısı çok pis kokmasına karşın, sığır dışkısının kendine özgü çoğu kişi tarafından tiksinilmeyen bir kokusu vardır. Sığır dışkısı bu nedenle arı kovanı yapımında, çatlakların sıvanmasında, yakıt oluşturmada ve gübre olarak başarıyla kullanılır. İnsan dışkısı ise çevreyi kirletmekten başka bir halta yaramaz.

Osteoporoz(Kemik zayıflaması)

40 yaşını geçen herkesin korkulu rüyası osteoporoz. Geçici de olsa tedavisi için ciddi masraflar harcanır.
Her şeyi bilen, insanı özel yarattığını iddaa eden güç ömrümüzün ortalarında neden bizi oluşturan iskeletinin içini boşaltsın ve kırıklarla uğraştırsın? Güya buna da imtihan derler şimdi düzenbazlar. Neredeyse her besinimizde bolca bulunan kalsiyumu kemiklerimize yerleştirmek zor olmasa gerek.

Evrim ne diyor?

Kemikler işlev gördüğü sürece ve doğada güç kullandığı sürece sağlıklı kalır. Sürekli bilgisayarın karşısında hareketsiz oturan, oyun oynayan, sürekli kitap okuyan, dua eden vb. bireylerde kemikler üzerindeki tonus yani basınç etkisi azalacağı için kemiklerin içinin boşaltılması kaçınılmazdır. Evrim gerçekler üzerinden işlev yapar, acımasızdır, tarafsızdır, duygusuzdur, kimseye özel muamele göstermez.

Bel rahatsızlıkları

Her üç kişiden biri omurga rahatsızlığı yaşar. Diğer hayvanlarda beli kayan canlı yok gibi. İnsanlara bu eziyet niye?

Evrim ne diyor?
Bir zamanlar dört ayak üzerinde yürüyen atalarımız ağırlığı tüm omurgaya dağıttığı için böyle sorunlarımız yoktu. Ancak ne zaman ki iki ayak üzerine kalktık o zaman bu sorunlar patlak verdi. Vücudumuzun ağırlık merkezi 4 ve 5. omurların arasına yoğunlaştı, burası da yeterince kasla desteklenemediği için ve evrim mekanizması deneme yanılma yöntemi ile çalıştığı için bu kadar kısa sürede gerekli önlemi geliştiremedi. Böylece öne uzattığımız iki elimizle tutacağımız bir kiloluk yük, 4 ve 5. omurlara 20 kiloluk bir baskı oluşturdu.

İdrar yolu enfeksiyonları

Çocukların, özellikle de kız çocuklarının idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal erişkinlere göre kısa olması nedeniyle sıklıklıkla idrar yolları hastalıklarına yakalanırlar.
Ne olurdu bu boruyu biraz daha uzun olarak yaratsaydı?

Evrim ne diyor?

Dört ayağının üstünde gezen bir canlı için bu kısalığın bir sakıncası yoktu. Ne zaman ki yere indik, daha sonraları iki ayağımız üzerinde durmaya başladık. Oturduğumuz yerdeki mikroplar çok daha kolay içlere kadar gidebildiği için bu sorunlar ortaya çıktı. O zaman sormazlar mı madem beni iki ayak üstüne çıkardın bu boruyu 2 3 santim niye uzatmadın?

Çünkü yapamaz. Çünkü evrim kördür, geleceği göremez. Hiçbir şeyi isteyerek, bilerek tasarlamaz.

İç kulak sorunları

Çocukların iç kulak ile ağız arasındaki östaki borusu normalden kısa olduğu için ağızdaki mikroplar sık sık orta kulağa geçer ve bir sürü soruna sebebiyet verir. Aileler çocukların kulak ağrılarıyla çok uğraşır. Primat ve diğer canlılarda bu sorun var mı? Büyük olasılıkla hayır.

Evrim ne diyor? Sosyal gelişmeleri öğrenebilmek için kafatası beklenenden çok daha büyük olarak doğmaya zorlanmış bir çocukta bu sorunlar kaçınılmazdır.

20 yaş dişleri

Bu dişlerimizin şu an hiçbir işlevi yok ama çoğumuzun hayatını mahvediyor.

Dinlere göre insan bir yaratıcı ürünüyse 20 yaş dişleri de insanın başına bela olarak verilmiştir.

Evrim ne diyor? Bu dişlerimiz otçul olduğumuz dönemde öğütme işinde kullanılıyordu. Daha sonra her şeyi yer haline geçince özellikle de yiyeceklerimizi pişirerek daha yumuşak hale getirince bu dişlere gerek kalmadığı için doğal seçilim ile ortadan kaldırılma sürecine girmiştir. Nitekim gerekli zaman oluşamadığı için de bu dişler ortadan kalkamadı.

Erkeklerde neden meme var

Erkekte memenin hiçbir işlevi yoktur. Hatta erkeklerde meme kanseri de görülür ve bizim için bir tehdit oluşturur meme.
Erkek ve dişi ayrı ayrı yaratıldığına göre, gerekli olmayan bir yapıyı yaratıcı neden vücuda koysun?

Evrim ne diyor? Meme evrimsel gelişmenin bir kalıntısıdır. Çünkü canlılarda kalıtsal olarak başlangıçta erkek ve dişi özelliği genleri aynı kökten gelerek birlikte sahneye çıkmış, zamanla bir kısmında erkeği, bir kısmında da dişiliği oluşturacak genler aktifleşmiş. Aktifleşmeyenin ise kalıntısı kalmıştır.

Bebeklerde gaz sorunu

Çocuk büyüten ve gecelerini uykusuz geçiren herkes şunun farkındadır. Çocuklar doğdukları ilk birkaç ay boyunca veya daha uzun süre gaz sorunu yaşayarak kendilerini ve ailelerini perişan ederler. Bu gaz ya anneden geçer ya da çocuğun sindirim sistemindeki tasarım hatasından kaynaklanır. Hiçbir kusuru olmayan bir çocuğa bu eziyet niye? Dogmatiklerin verdiği yanıt hazır takdiri ilahi.

Evrim ne diyor? Yavrusunu sırtında veya göğsünde taşıyan bir maymun daldan dala atlarken yavrunun karnını sıkıştırdığı için arkadan gaz çıkarmasına neden olur. Bu da karın sancısını önler. Bu nedenle primat yavruları gaz sancıları çekmez.

Ne zamanki doğal yaşamdan ve doğal evrim sürecinden ayrıldık çocuklarımızı günlük işler yaparken onları göğsümüzden, sırtımıza dayamaktan uzaklaştırıp yataklarda sırt üstü yatırmaya başladık o zaman gaz sorunu ortaya çıktı. Giderebilmek için kucağımıza alıp sırtına vurmayı çare olarak bulabildik. Çünkü yapısal evrimsel değişim, hız bakımından sosyal evrime ayak uyduramadığı için bebeklerde zamanında gerekli uyum oluşamadı.

Bu kadar yeterli olmuştur umarım hade bunlara evrim dışında bir açıklama getirin de görelim bakalım.
Evrimle ilgili yazdıklarınızı okumadım bile. Konuda evrimle ilgili hiçbir şey dememiş olmama rağmen konuyu evrime getiriyorsunuz. Evrimle ilgili hiçbir şey dememiştim halbuki. Yani bu yazdıklarınız koca bir "ne alaka?" sorusundan öteye geçemiyor. Bir konuda bağımsız kalamıyorsanız yorum yapmayacaksınız o zaman.

Kibirle ve egoyla uzaktan yakından alakası yok. Bilgi seviyen gösteriyor sorgulamadığını zaten. Az bir şey canlıların yapısını bilseydin bu cümleleri kuramazdın.
Mesela günler önce konuştuğumuz konuyla canlı yapısı ne alaka bunu bana açıklayın. Durum aynı şu, size a diyoruz karşılığında "canlı yapısı" cevabı alıyoruz, b diyoruz "evrim" cevabı alıyoruz. Konuyla ilgili hiçbir şey demeden saçma sapan çıkarımlar yapıyorsunuz. Asıl konuyla ilgili konuşun ki cevap verelim.

Bomboş cümleler kurmayın. Mantık hatası var zaten benim iddaa etmemden bağımsız olarak var. Tanrı için zaman kavramı yok diye işin içinden sıyrılmazsın. Bu dediğim şeylere cevap vermek zorundasın. Siz bir tanrının kendiliğinden ortaya çıktığını iddaa ediyorsanız bu beraberinde daha büyük sorunları ortaya çıkarır. Evreni açıklamak için tanrıya ihtiyaç duyuyorsan, tanrıyı açıklamak için de Süper tanrıya, onu açıklamak için de Mega Süper Tanrıya ihtiyaç duyman gerekecek ve bu döngü devam edip gider.
İşin içinden sıyrıldığım falan yok. Sizi tatmin etmek için tanrıyı zaman kavramına dahil etmemi mi bekliyorsunuz? Tanrı zaman kavramına dahil olmayan bir varlık, bunda anlayamayacak bir şey yok. İtiraz ediyorsunuz ettiğiniz itirazın cevabı zaten itirazın içinde.
Bir varlığı zaman kavramına soktuğunuzda başlangıç ve son eklemeniz gerekir. İyi de tanrının zaten en büyük özelliği başlangıç ve sonunun olmaması zaten.
Sizin bu konuda yaptığınız tek şey tanrıyı zaman kavramının içine sokmamızı beklemek. E bunu yaptığınız sürece de aynı cevabı alacaksınız çünkü böyle bir şey mümkün değil.

Madem Tanrı hiçbir şeye gerek duymadan ortaya çıkıyorsa ve bu size abes gelmiyorsa. Aynı durumu evren için niye söylemiyorsunuz o zaman? Bu mantıkla evrende kendiliğinde ortaya çıkabilir. Ki zaten kanıtlarımız da o yönde.
Bu da tamamen zaman kavramını kavrayamamanızdan kaynaklı. Tanrı ortaya çıkmıyor, tanrı zaten hep var olan bir varlık. Çünkü ne başlangıcı ne sonu var. Çünkü bir zaman kavramına dahil değil.

En basitinden birkaç örnek vererek başlayayım. Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün bu gezegenlerde yer diye bir şey yok. Bunları yaratan bir yaratıcı yer koymayı bilmiyor nasıl bir tanrıysa artık. Bu gezegenlere gidersen ayak basamazsın kısaca. Her şeye gücü yeten bir tanrının böyle bir şeyi düşünmemesi mümkün mü? Şimdi kesin dersin tanrının bir bildiği vardır. Net söyleyeyim hiçbir halt bildiği falan yok.
Tanrının yarattığı gezegenlerin neredeyse hiçbirinden haberimiz yok. Sizinde benimde. Yarattığı sonsuza yakın gezegen içinde ne tür gezegenler var bunu bilemiyoruz bile. Bu saydığınız gezegenlerde bunların sadece çok ufak örnekleri.

Carl Sagan'ın dediği gibi evrende yaşam sadece Dünya da varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu. Koskoca bu kadar gezegen yaratmış boşu boşuna çoğunda hayat yok. Demezler mi madem öyleyse bunları niye yarattın, ne gerek vardı? Evrendeki kaosu bahsetmeme bile gerek yok.
Mesela bu yorum tamamen saçmalıktan ibaret. Kime göre büyük yer israfı? Sana göre, ona göre buna göre. Tanrıya göre hiçbir önemi yok. Tanrının sonsuzluğunu anlamadaki sıkıntılarınız ortaya çıkıyor burada da.
Ha ayrıca kimse de tanrıya "öyleyse bunları niye yarattın, ne gerek vardı?" diyemez. Bunun en büyük sebebi her şeyin onun olması. A kişisinin B kişisine "tarlanda niye böyle yaptın burası yer israfı" tarzında hesap soramayacağı gibi siz, o, bu, şu da tanrıya gidip "bunu neden böyle yaptın?" diye soramaz. Çünkü zaten onun.

Tanrının sonsuzluğu ve zaman kavramıyla ilgili sorunlarınızı giderin öyle cevap verin. Aynı konuları sürekli aynı şekilde anlatmanın bir anlamı yok.
 
Kur'anda ki gibi açık açık kitabı koruyacağım diyor mu ?
Ayetler bunu doğruluyor. Tanrının sözleri kitapta geçiyor. Onlar da değişmeyecek diyor yani korunacak. Bunu Allah'ın gönderdiğini var sayar isek ve Allah'ın sadece Kur'an'ı koruduğunu varsayar isek işler apayrı yollara çıkıyor.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Dediğinizi şimdi anladım. Ama orada da kitaptan bahsediyor olmalı çünkü tanrılarının sözü sadece kitaplarında duruyor yer gök yok olsa tanrının sözünün gidip gitmeyeceğini insan bilemez. Tanrı zaten Kur'an'da da belirttiği gibi istediği gibi kuralları değiştirebilir ve bundan insanların haberi olmayabilir. Kitaplar bu şekilde insan sorgulamasın diye her konudan 3-4 tane şey yazıyorlar. Sorgulamayı en aza indirmek için.
 
Dediğinizi şimdi anladım. Ama orada da kitaptan bahsediyor olmalı çünkü tanrılarının sözü sadece kitaplarında duruyor yer gök yok olsa tanrının sözünün gidip gitmeyeceğini insan bilemez. Tanrı zaten Kur'an'da da belirttiği gibi istediği gibi kuralları değiştirebilir ve bundan insanların haberi olmayabilir. Kitaplar bu şekilde insan sorgulamasın diye her konudan 3-4 tane şey yazıyorlar. Sorgulamayı en aza indirmek için.
Bizim açımızdan bu sözler kitaplar da somutlanıyor. Tanrı açısından sözler onun katında.
 
İyi de tanrının zaten en büyük özelliği başlangıç ve sonunun olmaması zaten.
Sizin bu konuda yaptığınız tek şey tanrıyı zaman kavramının içine sokmamızı beklemek. E bunu yaptığınız sürece de aynı cevabı alacaksınız çünkü böyle bir şey mümkün değil.
Bu senin uydurman. Bir şeyin var olduğuna inanıyorsan kanıt sunma sorumluluğu da sana ait.

Tanrının bilinmez yollarla hareket ettiği savı, köşeye sıkıştırılan bir Tanrıcının son çaresidir. Sizler çoğu zaman Tanrının planını anlamakta veya neyin doğru, neyin yanlış olduğuna karar vermekte herhangi bir zorluk çekmiyor gibi görünürsünüz. Karşıt cevaplar aldığınızda da Tanrının esrarengiz olduğuna dair mısralar dizer durursunuz. Zaman kavramına cevap bulamamak da böyledir işte.

Tanrının yarattığı gezegenlerin neredeyse hiçbirinden haberimiz yok. Sizinde benimde. Yarattığı sonsuza yakın gezegen içinde ne tür gezegenler var bunu bilemiyoruz bile. Bu saydığınız gezegenlerde bunların sadece çok ufak örnekleri.
Ufak örneklerde bile böyle şeyler varken bunlara cevap verseydin keşke.

Tanrıya göre hiçbir önemi yok. Tanrının sonsuzluğunu anlamadaki sıkıntılarınız ortaya çıkıyor burada da.
Tanrı sana mesaj atıyor herhalde bu kadar emin konuştuğuna göre. Senin tanrının kanıtı olmadığı hakkında ciddi sıkıntıların var asıl. Bir şeyleri bilemedik diye nedenini tanrıya bağlayamayız.

Ama orada da kitaptan bahsediyor olmalı.
Zaten direkt kitaptan bahsediyor. Nasıl ki Kuran ayetleri bir tanrı sözüyse, bu kitaplardaki ayetlerde tanrı sözüdür. Bu bahsettiğim cümlelerde kitabın kendi ayetleri. Hadis gibi bir durum da yok yalanlama ihtiyacı duyasın.

Evrimle ilgili yazdıklarınızı okumadım bile. Konuda evrimle ilgili hiçbir şey dememiş olmama rağmen konuyu evrime getiriyorsunuz. Evrimle ilgili hiçbir şey dememiştim halbuki. Yani bu yazdıklarınız koca bir "ne alaka?" sorusundan öteye geçemiyor.
Evrim bilirsen böyle diyemezsin işte. Evrim eninde sonunda tanrı kavramının da karşısına çıkar. Bir tanrı olduğunu iddaa ediyorsanız evrime de cevap vermek zorundasınız. Evrimi kabul edip, tanrıyı kabul edemezsiniz mesela. Öyle bir şey yok. İkisinden birini tek kabul etmek zorundasınız.
 
Son düzenleme:
Doğrusunu söylemek gerekirse bence bu tanımı kendin koymalısın. Hepimizin fikirleri bizim deneyimlerimiz ve cibilliyetimizin bir ürünüdür ve senin için geçerli değildir. Eğer yapbozun parçalarını oturtmak istiyorsan onu sen tamamlamalısın, bizimkiler sana uymaz.

Gerçek veya yalan olsun. İster bunun adına evrim, ister din, istersen de elmalı turta koy. Gerçekler senin gerçeklerindir.

Ancak kişisel fikrimce bir yaratan var ve bu yaratan Allah'tır. Üstelik bunu eskiden Müslüman olmayıp sonradan kendimi dine kaptıran birisi olarak söylüyorum.

"Biz göğü kudretle bina ettik ve şüphesiz biz genişleticiyiz." (zâriyât 47)
Burada evrenin genişlemekte olduğuna dair bir nüans olabilir.

"Ne güneş aya yetişip çarpabilir, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Her biri, kendine ait bir yörünge de yüzer, gider."
Burada da gezegenlerin yörüngelerinden bahsediliyor olabilir.

“İki denizi salıvermiştir; aralarında bir engel vardır…” (rahman 19–20)
Denizlerde tuzluluk/sıcaklık farklarından dolayı karışım bölgelerine bir nüans olabilir. Hz. Muhammed'in bu şekilde bir haloklin görme ihtimalinin inanılmaz düşük olduğunu varsayarsak bence bu da gayet ilginç.

Bunlar sadece kendim Kur-an'ı okurken bulduğum ve bağdaştırdığım bilgiler, internetteki diğer bilgilerin netliği hakkında yorum yapamayacağımdan sadece kendimin kaynaklık ettiği bilgileri paylaşmak istedim...

Lütfen polemiğe girmeyelim, her şey saygı ve sevgi çerçevesinde gerçekleşsin. Dinim İslam (barış) dinidir ve buna saygı duymanızı rica ederim.
 
Evrim bilirsen böyle diyemezsin işte. Evrim eninde sonunda tanrı kavramının da karşısına çıkar. Bir tanrı olduğunu iddaa ediyorsanız evrime de cevap vermek zorundasınız. Evrimi kabul edip, tanrıyı kabul edemezsiniz mesela. Öyle bir şey yok. İkisinden birini tek kabul etmek zorundasınız.
Niye etmesin? Evrim dine ters değil. Her şey fizik yasası ve kimyasal tepkimelerin sonucu işte. Evrimi tapılacak bir şeymiş gibi anlatıyorsun ha :D.
 
Evrim dine ters değil. Her şey fizik yasası ve kimyasal tepkimelerin sonucu işte. Evrimi tapılacak bir şeymiş gibi anlatıyorsun.
Direkt ters öncelikle. Evrim bir yaratıcı fikrini ortadan kaldırır. Evrim öngörülemez, tasarlayıcı olmayan, plandan yoksun, akılsız bir süreçtir. Evrimi kabul ederseniz aynı zamanda tanrının bilgisiz, sadist, katil biri olduğunu da kabul etmek zorundasınız. Koskoca tanrıyı bu seviyeye düşüremezsiniz.
 
Benim anlamadığım şu tarz konularda yorumunda "Allah" kelimesi geçen herkese dislike yağdırılırken başka bir düşünce olunca övgüler yağdırılıyor. Yav kardeşim hiç mi bilmezsiniz siz saygı denen şeyi sen evrime inanan adama da saygı göstereceksin Allah'a inana da. Şu tarz elemanlar forumda kol gezdiği sürece işimiz zor.
 
Burada evrenin genişlemekte olduğuna dair bir nüans olabilir.
Bu ayet daha sonraki meallerde düzeltildi. Önceki ayetlerde genişleme sözü yoktu. Klasik dini bilime uydurma çabaları.
uran’da zariyat suresinin 47. ayetinin hiçbir yerinde “evren genişliyor” yazmadığı gibi evrenin genişlediği imasının çıkarılması dahi mümkün değildir. Ayet ve içindeki kelimelerin birebir çevirisi tam olarak şu:
ves semae beneynaha bi eydin ve inna le musiune: ve gök, onu güç ile biz inşa ettik ve kuşkusuz biz musiyiz.

ves semae: “ve gök ve sema” demek.
Muhammed döneminde arapların bugünkü anlamıyla evren diye bir kelimeleri yoktu. Kainat arapçadır ancak kainat “kane” yani olmak kökünden gelir. Varolanların tümü demektir, evren demek değildir.

Yedi kat sema diye bir şey de yok. Kuran yazıldığı dönemde ciddi bir bilimsel çaba içine girmiş evet ancak hiçbir ölçüm yapmadan girdiği bu çaba içinde bulunduğumuz yüzyılda tamamıyla çökmüş durumda. Kuranın kozmolojiye dair bütün öngörüleri yanlış çıktı. Dünyanın sınırsal anlamda bir sonu yok, önce dünya sonra evren yaratılmadı, güneş dünyanın sonunda bir balçığın içine batmıyor, dünya düz değil kıble diye bir yönün olması mümkün değildir. Bir tane bile tutturamadı.

beneynaha bi eydin : “Onu biz güç ile bina ettik” demek.
Burada “beneynaha” kelimesi içindeki “beneyna” kısmı ile bizim türkçede kullandığımız “bina” aynı kökten gelme “be, nun, ye”. Beneyna: biz bina/inşa ettik, sondaki “ha” ise “onu” anlamı ekliyor fiile.

Şimdi burada yine mantıksal bir sorun var. “Göğün bina edilmesi” tam olarak ne anlama geliyor? Gök bina edilmiş. Bizim bildiğimiz kadarı ile Big Bang denilen olay en az 3–4 farklı yöntemle varlığı ispatlanmış bir şeydir. Mesela kozmik mikrodalga geri plan ışınımı bulundu, mesela helyum ve hidrojenin oranları üzerinden evrenin yaşı hesaplandı gibi. Şimdi kuran zaten gök derken bir andromeda galaksisini bu göğün içine katmıyor da hadi katıyor diyelim “göğü bina etmek” ne demek?Burada kullanılan ve yukarıda çekiminden ufak bir kısmını yazdığım “bina etmek” fiili “bir şeyin üzerine inşa etmek” anlamına gelir. Yoksa büyük patlama ile bir kaosun ortasından bir düzen çıkarmayı ifade etmiyor, buna dair en ufak bir ipucu da vermiyor. Arz dediği bizim üzerinde yaşadığımız somut varlık. Yer/arz burası, bu dünya ve bunun üzerine bir göğü, semayı bina ediyor adam. Oysa arzın yani dünyanın üzerine sema falan inşa edilmedi. Sema diye somut bir şey de yok. Bir uzay zamanın içindeyiz sadece. Ama kuranın bütününde “önceden bir dünya olduğu ve göklerin sonradan onun üzerine inşa edildiği” kabulü var. Mesela bakara suresi 29.ayette “önce yer sonra gök yaratıldı” demiyor mu?

ve inna le musiune: “kuşkusuz biz musiyiz” demek.
Bu ifadenin tam olarak neresi “evren genişliyor” anlamına geliyor acaba? Bir kere kuran evren diye bir şeyin varlığından habersiz. 7 Kat gök diye ilkel efsaneleri sayıyor. 7 Kat gök yok, uzay zaman var. Bükülebilen bir uzay var ve görülebilen uzayda gelecekte görülmesi muhtemel olanlarla birlikte 200 milyar galaksi var. 7 kat gök neresi tam olarak?

1765129479652.png


Ayrıca sonsuza kadar genişleyeceği de kesin değil. Yeni bulgular evrenin genişlemesinin duracağı yönünde. Varsayalım ki evren genişliyor diyor Kuran, ne oldu bugün elde ettiğimiz kanıtlar tersini söylüyor kitabın yine bilim dışı oluyor. Bu konuları yıllar önce forumda tartışırken de şöyle bir cümle kurmuştum yarın bir gün evrenin genişlemesi duracak diye bir kanıt bulunduğunda dinciler bu defa da aslında Kuran da öyle yazmıyor biz yanlış çevirmişiz gibi iddaalarda bulunacak.

“İki denizi salıvermiştir; aralarında bir engel vardır…
Bu direkt yanlış bir bilgi zaten. Dünyadaki birbiriyle bağlantılı tum sular birbirine karışır. Engel var diye bir saçmalık yok.

1765129980520.png



u görseldeki gibi farklı renklerde görünmelerinin nedeni birbirine karışmıyor olmasından değil, su içlerindeki içerik ve minerallerden dolayı farklı renklerde görünürler ve özellikle iki su kütlesinin birbiriyle buluştuğu noktada sanki birbiriyle karışmıyor gibi bir algı oluşmasına neden oluyor. Birbiriyle bağlantılı bütün su kütleleri birbirlerine karışmak zorundadır.

Dışarıdan bu su kütlelerine bakıldığında birbiriyle karışmıyor gibi gözükmesi, gerçekten de bu kütlelerin birbirinden ayrılmış olduğu manasına gelmez. Sular arasındaki habitat farkı yanılsamaya sebep olur olay bundan ibaret.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Technopat Haberler

Geri
Yukarı