Red Dead Redemption 2 inceleme

Engin.Erkurt

Hectopat
Katılım
10 Aralık 2020
Mesajlar
879
Çözümler
10
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Hepinize merhaba, bu yazımda Red Dead Redemption 2 incelemesi yapacağım. Yazıda spoilerlar da olacağı için lütfen spoiler yazan sürprizbozanları oyunu oynamadıysanız açmayın. Bu yapacağım ilk inceleme olduğundan dolayı hatalarım için şimdiden kusura bakmayın.

İlk olarak oyunumuzu biraz tanıyarak başlayalım.
Hikaye, 1. oyunun 12 yıl öncesine, 1899 yılına dayanıyor. Hırsızların ve çetelerin yavaş yavaş nesli tükenirken kanun adamları hırsızları avlamakla meşgul. Biz de Arthur Morgan olarak Van der Linde çetesine mensubuz. İlk olarak Arhur Morgan'ı ve Van der Linde çetesine nasıl katıldığını biraz anlayalım. Van der Linde çetesinin üst düzey bir üyesi olan Arthur, Amerikan sınırını temsil eden kurgusal bir eyalette hükümet güçlerine ve diğer kanun düşmanlarına karşı hayatta kalmaya ve Vahşi Batı'nın zorlukları ile başa çıkmak zorunda olan bir karakterdir. Arthur küçük yaşlarda ailesini kaybediyor. Tam bu sırada karşısına Dutch ve Hosea çıkıyor. Babasını erkenden kaybeden Arthur hem Dutch'ı hem de Hosea'yı bir baba olarak görüyor ve onlardan çok şey öğreniyor. 14 yaşında Van der Linde çetesine katılıyor.

Çetenin lideri Dutch Van der Linde'nın önderliğinde yapılan başarısız bir gemi soygunu sonrası karlı dağları aşıp kanun güçlerinden kaçıyoruz. Oyun tam olarak burada başlıyor. Bu başarısız soygun sonucunda yaklaşık 37 üyesini kaybeden Van der Linde çetesi izini kaybettirmek için tipinin ortasında bir yerlere geldi. Arthur Morgan çetenin kalmasını sağlayacak terk edilmiş bir maden bulmuştu. Burada bir süre dinlenmek amacıyla çeteyi buraya yerleştirdiler. Bir yandan da çetedeki bazı kayıp üyelerimizi aramaya başladık. Bunlardan ilki John Morston. Dutch bizi yani Arthur Morgan'ı kayıp olan John Morston'ı bulmamız için gönderiyor. Karlı tepelerde yaptığımız aramalar sonucunda John Morston'ı bulup kurtarıyor ve çeteye aynı zamanda sevgili eşi Abigail'e kavuşturuyoruz. Ardından bulunduğumuz yeri araştırmak üzere birkaç kişi ile birlikte bir keşfe çıkıyoruz. Derken yakınlarda bir kulübede rakip kovboy çetesi olan O'Driscoll çetesini buluyoruz. Çetenin lideri olan Dutch her şeyden habersiz bir şekilde 1 adamın, 3 adamdan daha az korkutucu olduğunu söyleyerek onlarla konuşmaya tek başına gideceğini bizim de yakınlarda saklanıp onu izlememiz gerektiğini söylüyor. Dediği gibi yapıyoruz da fakat Ducth kulübedeki insanlar ile konuşurken birlikte geldiğimiz diğer bir çete üyesi olan Micah Bell bir ceset fark ediyor. Bu çetenin pek de dost canlısı olmadığını anlayan Arthur Morgan ve Micah Bell, Dutch'ı kurtarmak adına ateş açıyor ve O'Driscoll üyeleri ile bir kapışmaya giriyoruz. Savaşı kazandıktan sonra kulübeyi araştırdığımız zaman fark ediyoruz ki O'Driscoll çetesi bir tren soygunu planlıyormuş. Kulübede bulduğumuz şey sadece soygun planı değil, aynı zamanda kocası O'Driscoll tarafından öldürülmüş Sadie Adler adında bir kadın ile karşılaşıyoruz. Korkudan gözü dönmüş kadına Dutch iyimser bir şekilde yaklaşıp onu yanımıza alıyor ve ona bakılması için çetemizin kaldığı yere götürüyoruz. Bu şekilde Sadie Adler'da çetemizin bir üyesi olmuş oluyor. Amacımız çok para kazanıp bu sefil, dolambaçlı hayattan kurtulmak olduğu için ele geçirdiğimiz tren soygunu planını yapmaya karar veriyoruz. Soygun günü geldiğinde treni kolay bir şekilde soyuyoruz. Soyuyoruz soymasına da asıl önemli kısım bu trenin kimin olduğu. Tren zengin bir iş adamı olan Leviticus Cornwall'a ait. Bir grup haydut tarafından soyulmayı kendine yediremeyen Cornwall, Van Der Linde çetesinin peşine Pinkerton dedektiflerini yolluyor. Zaten soğuk, açlık ve diğer bir sürü sorunla uğraşmak zorunda olan Van der Linde çetesinin peşinde artık kanun adamları da vardı. Peşinde olan kanun adamları dolayısıyla aynı yerde uzun süre kalamayan çete Valentine yakınlarında bir araziye yerleşiyor. Çetenin her türlü işiyle uğraşan Arthur Morgan, gerek mühimmat gerek avcılık gerekte çetenin bir diğer üyesi olan Josiah Trelawny'e borcu olan insanlardan borçlarını toplamakla uğraşıyor. Bu borç toplama işinde oyunun kaderini değiştirecek bir olay meydana geliyor ki buna sonra değineceğim. Bu olaylarla birlikte hala çok fazla paraya ihtiyacı olan çete Valentine bankasını soymaya karar verir. Kanlı bir çatışma ile sonuçlanan bu soygun sonrası çete yine başka bir yere göç etmek zorunda kalıyor. Biraz daha güneyde olan Rhodes kasabasında bir gölün yanına kamplarını kurdular ve oraya yerleştiler. Rhodes kasabası birbirinin rakipleri olan Gray ve Braithwaite aileleri tarafından yönetilmektedir. Büyük bir vurgun ile bu hayattan tüm çeteyi kurtarmayı amaçlayan Dutch yeni bir işe kalkışacaktır. Bu ailelerin çok zengin olduğunu fark eden Dutch, bu iki aileyi birbirine düşürerek bu kargaşa esnasında saklanan altınları çalacağı bir plan yapar. Başlarda mükemmel işleyen bu planda bir bityeniği vardır. Bu iki aile Dutch'ın oyununu önceden fark edip çeteye bir tuzak kurup Sean MacGuire ve diğer birkaç çete üyesinin ölmesine neden olmuştur. Braithwaite ailesi bundan faydalanarak John Marston ve Abigail Roberts'ın çocuğu olan Jack Marston'u kaçırır. Çete, Arthur'un liderliğinde iki aileden de ağır bir şekilde intikam aldılar fakat Jack'i bulamadılar. Jack, Saint Denis şehrine getirilmişti. Bu olay sonucunda Saint Denis yakınlarında bir yere taşınan çetenin amacı Jack'ı kurtarmak ve Pinkertonlara yakalanmamaktır. Jack'ı kurtarma amacında araştırmalarına başlayan çete, şehirde bulunan bir organize suç lideri olan Angelo Bronte'den haberdar olmuş üstüne üstlük Jack'in de bu adamın elinde olduğunu öğrenmişlerdir. Bronte ile Jack için anlaşma yapan çete, Bronte'nin verdiği görevleri yapmak zorunda kaldı. Bu olaylar esnasında Dutch hala para kazanmanın yollarını aramaktadır. Arthur, amerikan yerlisi Rains Fall ile tanıştı. Talihsizlikler hiçbir zaman tek başına gelmez. O'Driscoll çetesi Van der Linde çetesinin yerini öğrenmiş ve saldırıya geçmişlerdi. Angelo Bronte'nin kendilerine görev olarak verdiği bir soygunda Bronte tarafından tuzağa düşürülen çete, artık Rhodes şerifi tarafından da aranılmaktadır. Dutch, Bronte'yi gölde boğarak öldürüp çetenin intakımı almıştır. Dutch, Saint Denis bankasını soymaya karar verdi. Peşlerinde olan bu kadar güç varken bir banka soymak pek de akıl kârı değildi elbet. Soygun sırasında, Van der Linde çetesinin ikinci lideri Hosea ve çetenin üyesi Lenny ölmüştür. John ise yakalanmış ve hapise atılmıştır. Arthur, Dutch ve Micah zar zor bir gemi ile kaçmayı başarmıştı. Amaçları Küba'ya kaçıp bir süre orada kalarak unutulmak olan çetenin bu amaçları pek yaver gitmeyecekti. Şiddetli bir fırtına sonrası batan gemiden canlarını zor kurtaran çete Guarma adında bir adaya düştü. Bu ada Fusar adlı, halkı zorla çalıştırıp üzerlerinden para kazanan biri tarafından yönetiliyordu. Bu adadan kaçmanın tek yolunun bu adamı devirmek olduğunu anlayan ekip bir yolunu bulup Fusar'ı alt etti ve öldürdü. Bu sayede adadan kaçmayı başaran çete Saint Denis yakınlarında kurmuş oldukları kampa geldiler. Ancak sorunlar hala devam ediyordu. Kampa döndüklerinde Pinkerton'ların saldırısına uğrayan çete yine yer değiştirmek zorunda kaldı. Çetenin fedekar çocuğu Arthur Morgan kampa döndükten sonra kan kusarak yere yığılmış yoldan geçen biri tarafından doktora götürülmüştür. Doktor, Arthur'un verem olduğunu ve çok ömrünün kalmadığını söylemişti. Borç toplama işinde oyunun kaderini değiştirecek şey buydu. Arthur, veremi borç topladığı bir çiftiçiden kapmıştı. Sayılı günleri kaldığını anlayan Arthur değişti. Kaçtığı şeylerden kaçmayı bıraktı. Çetedeki üyeler Dutch'ın sayısız planlarından bıkmış olan olayların da etkisiyle çeteden bir bir ayrılmaya başlamışlardı. Arthur kendini insanlara yardım etmeye adadı. Sadie'e yardım etti, John'u hapisten kurtardı. Önceden tanıştığı Rains Fall'un sıkıntıda olduğunu öğrenince onun da yardımına koştu. Artık pek de masum olmayan Dutch, Rains Fall'ın oğlunu kullanıp yerliler ile hükümet arasına anlaşmazlık soktu. Yerliler ve hükümet birbirini yerken zamanında trenini soydukları Cornwall ile karşılaştılar. Pinkertonlar'dan kurtulurum umuduyla Cornwall'ı öldürdü Dutch. Bu sırada yerliler ve hükümet arası olan savaşta Rains Fall'ın oğlu ölmüştü. O sırada O'Driscoll'un lideri yakalanıp asıldı. Rahat bir nefes aldığını zanneden Dutch, bu planlar sırasında insanlığını iyice yitirmişti. Hosea öldükten sonra hiçbir şeyden farkında olmadan Micah'ı sağ kolu yaptı. Yerliler ve hükümet arasında olan savaştan çok önemli bir şey öğrenen Dutch altın planını devreye sokacaktı. Ordu gelirlerinin olduğu bir treni soyacaklardı. Arthur son kez Dutch'a yardım etmeyi kabul etti. En azından Ducth ve Micah için başarılı olan bu plan sırasında John vurulmuş ve öldü zannedildi. John'un eşi Abigail, Pinkertonlar tarafından kaçırıldı. Tam bu noktada çete bir ayrıma düştü. Micah, Bill ve Javier gibileri Dutch'a sadık kalıp Abigail'i arkada bırakmaya karar verdi. Arthur ve Sadie ise Abigail'i kurtarmaya. Pinkertonlar'a yaptığı saldırı sonucu hem Abigail'i kurtardılar hem de liderleri Ajan Miller'î öldürdüler. Ajan Miller ölmeden önce ağzından çok önemli sözler döküldü. Micah, haindi. Arthur bu bilgiyi Dutch'a söyledi fakat Micah reddetti. Dutch kafası karışmış, kime güvenebileceği konusunda emin olmasa bile Micah ile saf tuttu. Tam bu noktada öldü zannedilen John çıkageldi. John, Dutch'ı beni iki kere ölüme terk ettin diyerek suçladı. Arthur, Dutch'ın nasıl biri olduğunu tam olarak anlamıştı. Dutch'ın tarafında olanlar ve Arthur Morgan, John Marston bir tartışmaya kapıldı. Birbirlerine tabancalarını doğrultan çete çok geçmeden Pinkertonların saldırısına uğradı. Arthur ile John yakınlarda bir mağaraya kaçtı. Başından beri John'un Abigail ve çocuğu ile mutlu bir yaşam sürmesini sağlamaya çalışan Arthur yine öyle yapacaktı. Oyun burda bize bir seçim hakkı veriyordu. Dönüp paraları almak veya John'a yardım etmek. John'a yardım etmek seçeneğinden gideceğim. John'a yeni bir yaşam sürmesini söyleyen ve ona bu konuda yardım eden Arthur, John'un kurtulmasını sağladıktan sonra hain Micah ile yüzleşti. Bu noktada Arthur'un onurlu veya onursuz bir oyun sergilemesi sonucunda oyun değişiyordu. Oldukça küçük olan bu değişim aynı zamanda oldukça etkileyici ve önemliydi. Eğer oyun boyunca kötü şeyler yapıp onursuz biri olmuşsanız Micah ile olan yumruk yumruğa dövüşten sonra Arthur'u yere deviren Micah, Arthur'un kafasına bir kurşun sıkıyordu ve Arthur'un cesedini bir kurt yiyordu. Ancak oyun boyunca iyi şeyler yapmışsanız ve onurlu biri olmuşsanız oldukça çetin, iki tarafında birbirine üstünlük kuramadığı bir dövüş sonrası hem Arthur hem Micah bir tarafa savruluyordu. Arthur sürünerek yerdeki silaha uzandı. Tam elini tabancaya atıp Micah'ı öldürücekken eline biri bastı ve onu durdurdu. Evet, bu Dutch'dı. Arthur son anlarını yaşarken hala Micah'ın hain olduğunu anlatmaya çabalıyordu. Dutch inanmadı. Hiçbir tepki vermeden, hiçbir söylemeden gitti Dutch. Aynı zamanda Micah'da. Bitkin düşmüş Arthur, ölümünün kıyısında son bir kez gün doğumunu görmek için uçurumun kenarına sürükledi kendini. Son nefeslerini veren Arthur, iyi biri olmaya çalışmıştı. Son nefesinde doğan güneşin önünde kafasını kaldıran bir geyik gördü. Oyun burada bitmiyordu. Hüzünlü bir şarkı sonrası birden oyun kontrolü bir at arabası sürüyor olarak bize verdi. Fakat Arthur'u değil, John'u oynuyorduk. Arthur sayesinde güzel bir yaşama sahip olan John, artık önceden sahip olduğu yaşamı bırakmış ve normal bir şekilde, para kazanmaya, yaşamaya çalışıyordu. Bir çiftlikte işe giren John ailesi ile birlikte orda yaşamaya başladı. Başlarda her şey güzel gibiydi fakat zamanla çiftliğe olan saldırılar artmaya başladı. John, çiftlik sahinine yardım edip saldırganları öldürüyordu. Fakat eşi Abigail bundan hiç memnun değildi. Bu hayat için çok çabalamışlardı fakat John, eski olduğu insana geri dönüyordu. Aralarında bir sürü tartışma döndü fakat zamanla hepsi söndü. Bir gün çocuğu Jack ile birlikte bir şeyler yapmaya çıkan John takip edildiğini anladı. Jack'a attan atlayıp hemen saklanmasını söyleyen John kendisini takip edenler ile yüzleşti. Bunlar John'un kim olduğunu bilen kişilerdi. Ufak bir konuşma sonrası iki taraf çatışmaya girdi. John kendilerini takip edenleri öldürmeyi başardı. Fakat Jack cesetleri gördü ve kendine gelemedi. Eve at sürdükten sonra annesine sarılmadan hızlı bir şekilde eve doğru koşan Jack yüzünden Abigail, John'a ne olduğunu sordu. John her şeyi anlatmak zorunda kaldı. Bu bardağı taşıran son damla sonucu Abigail ve Jack, John'u terk etti. Bir süre para kazanmak için çiftlikte çalışan John hayali olduğu kendi çiftliğini kurup eşi ve çocuğuyla mutlu bir yaşam sürmesi için bankadan kredi çekti ve bir arazi satın aldı. Bu sırada çetenin üyelerinden olan Uncle ve Charles ile karşılaşan John onların da yardımıyla birlikte güzel bir ev inşa etti ve orada yaşamaya başladı. Aynı zamanda para kazanmak için Sadie ile ödül avcılığı yaptı. John, eşi Abigail'e bir mektup gönderdi ve her şeyi anlattı. Eşi ve çocuğu geri geldi. Mutlu bir yaşam sürerlerken bir gün kapılarının önüne Sadie geldi ve John'a müthiş bir haber verdi. Micah'ı bulmuştu. Bu haber sonucunda Arthur'un intikamını almak amacıyla, eşinin itirazlarına rağmen çiftlikten ayrılan John, Sadie ve Charles ile Micah'ı öldürmeye gitti. Karlı tepelere doğru çıkarken uzun süreli muazzam bir çatışma içinde buldu kendilerini bu üçlü. Yolda vurulan Charles kendisinin bir süre devam edemeyeceğini, ikisinin gidip Micah'ı öldürmesi gerektiğini söyler. Sadie ve John çatışmaya devam ederler bir süre sonra Sadie de vurulur ve John tek başına devam etmek zorunda kalır. Sonunda Micah'ı bulan John, Micah ile çatışmaya girer. Sonlara doğru Sadie çıkagelir ve tabancasını Micah'a doğrultur. Derken kulübenin kapısı açılır. İçeriden Dutch çıkar ve bir silahını John'a bir silahını Sadie'e doğrultur. Bu andan faydalanan Micah, Sadie'den kurtulmayı başarır ve onu karnından bıçaklar. Artık sadece John vardır. John, Dutch'a dönüp neden burada olduğunu sorar. Ardından Dutch çok kritik bir şey söyler. Seninle aynı, sanırım. Ufak bir konuşma sonrası Dutch, Micah'ı göğsünden vurur. Ardından Micah şaşkına uğramış bir halde tabancasını John'a doğrultur ve oyun kontrolü bize verir. Ölüm gözü modunda Micah'ın kafasına onlarca mermi sıkıp öldürürüz. Dutch, tıpkı Arthur'da olduğu gibi hiçbir şey söylemeden gider. Sadie ölmemiştir. John, Sadie'i de alarak eve geri döner. John, Abigail ve Jack ile mutlu bir yaşam sürer.

Evet, gelelim benim düşüncelerime. Oyunun hikayesi beni derinden etkiledi. Bir oyunda böyle bir hikaye olması gerçekten inanılmaz. Oyunu yaklaşık 65 saatte bitirdim. Bu uzunlukta bir hikayeye bu kadar detay sığdırmak gerçekten her yiğidin harcı değil. Aynı zamanda oyun hikaye konusunda muazzam bir olay akışına ve işleyişe sahip ki aklınızda olan tüm soruları cevaplıyor. Bunu da gözünüze sokarak yapmıyor, çok ufak detaylarda bile bir sürü şey saklı. O yüzden oyunu kesinlikle ama kesinlikle Türkçe oynayın, hiçbir detayı kaçırmayın. Türkçe yaması nexusmods'da mevcut zaten. Hikaye de çok fazla underrated(hak ettiği değeri görmemiş) sahne var. Oyunu oynarken kendinizi ana karakter gibi hissediyorsunuz. Sanki bir anda Vahşi Batı'da bir kovboy olmuşsunuz. Arthur'la üzülüyor, Arthur'la seviniyorsunuz.

Oynanış konusunda gerçekten muazzam bir şey başarmış Red Dead Redemption 2. Animasyonlar, vuruş hissi, at sürmesi o kadar gerçekçi ki. Oyunun daha ilk 15 dakikasında oynadığım en iyi oyun diye geçirdim içimden. O animasyonlar, o atmosfer, o at sürme, vuruş hissi tek kelimeyle muazzamdı. Düşmanları vurunca bazen gelen merminin düşmanı delip geçmesini ve bizi tabancayı ateşlerken göstermesi sinematiğinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Güzel bir vuruş yapınca bir de bu sahne gelince haz alıyorsunuz resmen. 65 saatlik oyun süremin 65 saatinde de ağzımdan sular akarak oynadım resmen. Şurası sıkıcıydı dediğim bir kısım bile olmadı. Aynı zamanda oynanış konusunda bir sürü öge var. Silah temizleme bile eklemişler oyuna.

Oyunda, çete üyeleriyle isteğe bağlı soygunlar yapabiliyoruz. Aynı zamanda haritada gezerken simgeler görebiliyoruz bunlar bazen bir ad olarak yazıyor bazen de yabancı anlamına gelen soru işaretleri. Oyunun yan görevleri diğer birkaç oyun gibi 100-200 yan görev gösterip neredeyse hepsinin mantığını aynı yapmıyor. Neredeyse tüm yan görevleri yaptım ve hepsi tam anlamıyla birbirinden farklı. Yan görevlerin senaryosundan ayrı bir oyun çıkar desem abartı olmaz. Bir tanesinde bile bu görev buna benziyor demedim. Kesinlikle sadece ana görev ilerlememelisiniz. Tüm yan görevleri yapın. Hepsinden çok zevk alacağınızı garanti ediyorum. Aynı zamanda oyunda gördüğümüz tüm insanlar ile etkileşime girebiliyoruz. Bu da oyuna bir o kadar gerçekçi ve güzel hava katıyor.

Çoğu filmden daha iyi işlenmiş karakterler. Özellikle çete üyeleri tek kelimeyle harika. Araştırırsanız her karakterin kendisine ait bir hikayesi olduğunu görürsünüz. Çetedeki karakterlerin kişilikleri, o kişiliklerin hareketlerine yansıttığı tavırlar, zamanla değişen düşünceler, her karakterin gösterdiği gelişim gerçekten mükemmel. Aynı zamanda yaptığımız diyaloglar çok iyi, akşam vakti herkes kamp ateşinin başında oturmuş, sohbet ederken, şarkı söylerken sizin de buna dahil olup çete üyeleriyle sohbet etmeniz, yaşadığınız şeyleri konuşmanız, anı anlatmanız olağanüstü. Soyguna giderken ki konuşmalarınız, kamp içi konuşmalarınız ayrıntısına kadar mükemmel bir şekilde işlenmiş. Sadece çete üyeleri değil, diğer karakterler de harika. Gerek ana görevlerde gerek yan görevlerde karşılaştığınız herkesin ufak bir hikayesi var. Hepsinin kişiliği ve hareketleri farklı. Rastgele gittiğiniz bir yan görevde sohbet etmeniz, karşınızdaki kişi hakkında hem Arthur'un hem de sizin kendi yorumlarınızın olması çok güzel bir şey.

Grafiklerden bahsetmeye gerek bile yok sanırım. Şu ana kadar gördüğüm en iyi, en gerçekçi grafikler. Oyunu R3 3100, RX5500XT ile orta-yüksek ayarlarda 60+ FPS oynadım. FPS'i gereksiz alçaltan ayarlar falan var. Biraz araştırırsanız en iyi grafiklerle en iyi FPS'i alabilirsiniz.

Oyunda yapabileceklerinizin sınırı yok. Efsanevi hayvanları avlayabilirsiniz, dükkan soyabilirsiniz, düşman çeteler ile kapışabilirsiniz. Açık dünyayı gezebilirsiniz. Kendi halinizde gezerken bir anda bağırarak sizden yardım isteyen, ona yardım etmeye çalışırken size silah doğrultup soymaya çalışması gibi bir çok sürprizle dolu oyun. Saatlerce oynanabilecek bir oyun.

Gördüğüm en detaylı oyun. Belki de hiç fark etmeyeceğiniz kadar ince detaylar var oyunda. Birkaç tanesini söyleyeyim. Silahınızın yapılmış olduğu malzemeye göre (bakır, çelik vb.) paslanma şekilleri değişiyor. Atınızı uzun süre sürerseniz damarları belirginleşiyor. Karlı bir yerde kamp kurup yemek ısıtmak isterseniz ilk başta yemeğiniz buz tutmuş ve yavaş yavaş çözünüyor olacak. Yüksek dağların arasında silah sıkarsanız yankı sesini duyabilirsiniz. Ormanın içinde bir yılana saldırıp, alıp götüren bir şahin görebilirsiniz. Ve daha nicesi sayamadığım kadar şey. YouTube üzerinden araştırabilirsiniz.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Evet, incelemem bu kadardı. Umarım beğenmişsinizdir.
 
Çok balon oyun yaa.
çetesavaşı.png
 
Güzel bir inceleme olmuş.
Bu arada Arthur öldüğünde cesedini kurt yemiyor charles onu bulup miss grimshaw ile beraber gömüyor kurt imgelemi honorumuzun kötü gittiğini geyik imgelemide iyi gittiğini gösteriyor. Dutch'ın arthur a inanmamasının sebeplerinden biride Arthur'un John'a gitmesi için ısrar ettiğini söylemesinden dolayı çeteyi böldüğünü düşünüyordu Dutch
 
Son düzenleme:
Her halta da balon demeyin abi ya.
Ha fanboy değilim bir de sözüm meclisten dışarı. Bazı arkadaşlar da her şeye balon deme gibi bir takıntı var.
Ben herşeye balon demiyorum. Beni diğerleri ile karıştırdınız galiba. Ben oynadım deneyimledim. Ve oyunun övdükleri kadar iyi olmadığını gördüm. Hikayesi iyi olabilir lafım yok. Ama beni bağlamadı.
 
Çok balon oyun yahu.

Balon demen yakışmadı.
Güzel bir inceleme olmuş.
bu arada arthur öldüğünde cesedini kurt yemiyor charles onu bulup miss grimshaw ile beraber gömüyor kurt imgelemi honorumuzun kötü gittiğini geyik imgelemide iyi gittiğini gösteriyor. Dutch'ın arthur a inanmamasının sebeplerinden biride Arthur'un John'a gitmesi için ısrar ettiğini söylemesinden dolayı çeteyi böldüğünü düşünüyordu dutch

Aynen öyle hocam.
@Engin. Erkurt eline sağlık harika bir inceleme 500+ saat oynamış biri olarak.
 

Geri
Yukarı