Red Dead Redemption 2 incelemesi

ahmetaltkn

Hectopat
Katılım
19 Ocak 2021
Mesajlar
2.038
Çözümler
3
Yer
Killing Demons with Slayer
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Evet sevgili Technopat üyeleri, anlık olarak 85 saatin ardında bu başyapıtı bitirmiş bulunmaktayım ve içimi dökmeye geldim. Aklımdaydı zaten incelemesini yapmak anlık olarak hislerimi paylaşacağım sizlerle. Uzun bir yazı olacak o yüzden alın çayınızı kahvenizi gelin okuyun. Zamanı olmayan ya da üşenenler için kısaca özetleyim: Bu bir oyun değil bir deneyimdir. Eğer oynamadıysanız ya da oynamayı düşünüyorsanız okumayın çünkü spoilerlı inceleyeceğim.

Öncelikle oyunu oynadığım sistem:
-RX 5600 XT.
-Ryzen 5 3600.
-B450M S2H.
-Cooler Master MA410p CPU soğutucu.
-Hyper X 3200 MHz 2x8 GB RAM.
-Kingston A2000 500GB M.2 SSD.
-Seagate baraccuda 7200 RPM 2TB harddisk.

Oyunu Ultra ayarlarda(sadece shadows Low ve 3 tane ayar High) 50-60 FPS arası oynadım.

optimizasyon:​

Oyunu optimizasyonu diğer oyunlara göre iyi ama Rockstar gibi bir firma için çok temiz iş değil açıkçası. İlk olarak oyun fena GPU sömürüyor. Ekran kartınız üst seviye bile olsa olması gerektiğinden fazla kullanılıyor fakat ben bu konuda bir sıkıntı çekmedim. Sıcaklık değerlerim 60'ı geçmedi zaten. İkinci olarak istediği sistem ve verdiği performans biraz düşük(oyunun istediği minimum sistem ile oynayan kişiler için) oyun minimum istediği sistemden fazlasını istiyor kesinlikle. Sonuncu ve en sıkıntı olan da görüntü. Bildiğiniz gibi oyunda büyük bir grafik sıkıntısı var. Karakterlerin etrafını piksel piksel olması, çimenlerim güneş altında kötü gözükmesi, ağaçların kötü güzükmesi gibi tonla sıkıntı var. Piksel olayını render scale i 5/4'e ayarlayarak çözüyorsunuz ama blur ve diğer olaylar çözülmüyor. Ultra'da oynasanız bile belli yerlerde çok kötü gözüküyor. Eğer aynı sıkıntıyı yaşıyorsanız ve bir nebze de olsa azaltmak istiyorsanız YouTube'ye blury fix yazarak aratabilirsiniz. Genel olarak çok temiz diyemem optimizasyon için.

gameplay:​

Öncelikle oyunu ağır bir yapısı var ve yer yer bu olay sıksa da yine de gayet güzel. Oyunu Xbox 360 gamepad ile oynadım ve çok zevkliydi cidden. Kombat kısımları size kullandığınız silahın hissini çok güzel veriyor. Özellikle sıktıktan sonra tetiği çekmek için bir daha basma olayı çok hoşuma gitti. Tek combat değil at ve araba kullanımı da çok hoş. Oyunda bildiğiniz üzere çok fazla at kullanıyoruz ve bunu iyi yapmları gerekirdi zaten ama bu kadar beklemezdim. Atınızı sürerkenki tok hissiyat, çok zorladığınızda atınızın huysuzlanması, bir şeye çarptıktan sonra verdiği tepki cidden çok hoş. At üzerinde kombat da Dead Eye açmadan bazen imkansız olsa da tatlı bir zorluğu var. Ekstradan karakterinizi çok koşturduktan sonra sizin de yorulmuş hissetmeniz çok güzel. Ek olarak kombat kısmında her kullandığınız silahın farkını hissediyorsunuz. Tabanca kullanıyorsanız bilirsiniz ki hızlı, yakın mesafede ölümcül ama uzak mesafe de kullanışsız, rifle kullanıyorsanuz uzak mesaefer için muhteşem ama yakın mesafede tepkimesi zayıf ya da shotgun kullanıyorsanız yakın ve orta mesafede ölümcül ama uzak mesafe için kullanışsız ve mermi hakkınız kısıtlı. Son olarak küçük bir eksi de verelim çok övdük, oyunda bildiğiniz gibi Dead Eye özelliği var ve çok kullanışlı bir özellik. Özellikle silah çekişmelerinde bir nimet ama çok güçlü bir özellik. Maalesef oyunun sonlarına geldiğinizde bu özellik çok gelişiyor ve herkesi sıka sıka geçiyorsunuz. Dead Eye azalınca da hop iç bir oil fullensin. Cidden bazı yerlerde bilerek kullanmadım ki biraz zorlu olsun. Güzel ama gelişince fazla güçlü bir özellik.

açık dünya ve yapay zeka:​

Yine bir Rockstar eseri. Mükemmel cidden. Normalde bir oyunda gitmediğiniz yere ya soru işareti vardır ya da keşfedilecek bir şey vardır o yüzden gidersiniz. Ama RDR2 de bomboş gezmek bile çok keyifli. Bir anda binbir türlü olay olabiliyor. Oynamadan önce oyunu NPC'lerinin şanını duymuştum ama bu kadar beklemezdim cidden. Gerçekten çoğu karakterin bir duygusu, karakteri var ve size bunu çok güzel yansıtıyor. Bir şey yaptığınızda ya da söylediğinizde bomboş tepki vermiyorlar. Bir yerden bir yere giderken karşınıza neler çıkacağını hayal bile edemiyorsunuz. Mesela bir gün kamptan miss grimshaw tilly i kaçırdıklarını söyledi. Tabi apar topar gittik ve adamı yakaladık ve tilly e sunduk adamı o da istediğni yap dedi, ya öldür ya sal. Ben salmayı seçtim o zaman dedim değmez buna. Uzun zaman sonra bounty almıştım bir tane adamı yakaldım neyse. Sonra bir baktım ki antohny freeman yazıyor. Orada anlamadım ama sonra konuşunca o bıraktığımız adam olduğunu anladım. Tam bu noktad oyuna olan sevgim katlandı cidden. Ki yaptığınız seçimlerim ileride etkisini görüyorsunuz. Her neyse hem geniş bir harita hem de dolu bir açık dünya olamaz diyordum ama oluyormuş. Tabi bir de detaylar var ki aman aman. Çoğunu oynarken fark etmioyrsunuz ama neler var oyunda. Şu an saymıyacağım tabii ama görünce"vay anasını bunu da mı koymuşlar be " diyorsunuz cidden. Genel olarak size çok fazla içerik ya da çok büyük bir harita sunmasa bile arayı çok güzel tutturan, açık dünya da gezerken her anından keyif aldığınız bir çevre var elimizde. Kıymetini bilin bunun.

grafikler:​


Resimleri 4 MB'den fazla olduğu için yükleyemedim. Becerebilirsem ayrı bir konu açarım. Dediğim gibi sıkıntıları olsa da grafik kısmında yine de taş gibi. Özellikle Ultra da oynarsanız 5 DK da bir fotoğraf çekiyorsunuz cidden.

Kısaca animasyonlardan da bahsedeyim genel olara kağır bir temposu var ve güzel bir hava katmış. Bir deriyi yüzerken, kampta bir iş yaparken ya da attan inerken çokl ton animasyonları var cidden. Ara sıra "of hadi az hızlı" desem de cidden ağırlık ve animasyonları çok güzel oyunun. Bir iş yaptığınız zaman onu cidden yaptığınızı, kampta birkaç iş yaptıktan sonra yorulduğunuzu hissetiriyor size oyun. Bu konuda tam puan veririm :D

hikaye ve karakterler:​

Geldik oyunu en vurucu noktasına, hikayesine. Baştan söyleyeyim spoiler var. Çok uzun anlatmayacağım çünkü okumaktan çok yaşanacak bir şey.

Peki hikayesin nasıl. Mükemmel, hem de tek kelimeyle. Oyunun başları ve bir yere kadar gerçekten sıkıcı geçiyor. Biz napıyoruz, nerdeyiz, önceden neler yaşandı ve bu insanlar kim. Hikaye gerçekten çok ağır ve kuvvetli işliyor. Amacınız yeteri kadar parayı toplayıp kimsenin bulamayacağı bir yere topuklamak. Ama bu kolay bir iş mi, hayır. Çünkü çalışarak değil, çalarak alıcağız o parayı. Her neyse, hikaye aşağı yukarı bu amaçta geçiyor ve belli bir yere kadar böyle ilerliyor. Çal, para topla sonra bir daha çal. Tabi bu sırada yeni insanlarla tanışıyorsunuz ve yanınıza almanız lazım çünkü siz aranan bir çetesiniz ve o adamı arkada bırakırsanız heme polislere ötücek. Ha tabii bu arada herkes gibi sizin de bir kampınız var. Oyunda birçok kez kamp değiştiriyorsunuz. Başta dağın başında küçük bir kamp, sonra gölün kenarında erzak toplamaya elverişli orta bir kamp, sonra da benim de en beğendiğim yer olan.
Güzel bir eve taşınıyorsunuz. Gerçekten korunaklı ve güvenli. Bu ikisi sizin için çok önemli çünkü siz aranan bir adamsınız. Bunu unutmayın. Zaten her şeyin başlangıcı da burada oluyor.

Hikayenin tam bu noktasında gerçekten ne düşüneceğimi bilmiyordum. Dutch sürekli yanınıza gelip "we need money arthur, we need a One big score" diyor ama siz bir yandan da kampınız korumalısınız. Gözünüzün içine bakan bir sürü insan var ve onları yarıda bırakamazsınız. Ve bu sırada bir haber gelir, denilene göre saint denis bankası ağzına kadar para ile dolu ve az korunaklı. Tabi bunu duyan dutch ve hosea ikilisi hemen bir plan bulur. Plan: Hosea bir patlama ile polislerin dikkatini çekecek ve sizle beraber diğerleri de hızlıca bankayı soyup çıkacaksınız. Tabi bu iş bu kadar kolay değil kaçırılacak çok fazla para ve harcanacak çok az zaman vardır.( işte tam burada dedim aha sı...)Bir şekilde paraları alırsınız ama kaçarken pinkertonlar önünüzü keser(o zamanlardaki özel ajan topluluğu) ve size 10 saniye verir. Tabi bakarsınız ki yanında biricik hosea esir alınmış. Ajan miton başlar saymaya: 10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1 ve bam! Bir silah sesi gelir ve biricik hosea orada ajan miton un elinde can verir.

Ortalıkta bir kargaşa çıkar ama bizim için kötü bir kargaşa, pinkerton ekibi ordu gibi ve ön kapıdan kaçamayız. O sırada dutch ı n aklına bir fikir gelir ve yan duvarı patlatarak çatıya doğru kaçarsınız. Herkes can havli ile kaçarken arhur ve ekibinden lenny beraber kaçarlar fakat çatıdan gelen iki adam bir anda lenny i vurur. Arhur kurtarmmak ister ama nafile...ekip bir şekilde kaçar ve geceye kadar bir evde zaman geçirir. Gece ise gizlice bir vapura atlarlar ve kaçarlar.

Ekip birkaç kişi kalmıştır. Kadınlar ve diğerlerinin yeri bilinmez. Ve o sırada aldığımız habere göre zavalı john marston unumuz rehin alınmıştır. Vapur ile kaçarken karakterimiz Arthur Morgan yorulmuş ve uykuya dalmıştır. Gece bir anda bir ses ile uyanırız ve o da ne! Fırtına çıkmış ve gemi batıyor. Tam kaçıcağımız sırada yolumuz kesilir ve te kaçmamız gerekir. Fakat diğerlerinin olduğu bota yetişemeyiz ve kendimizi bir adada yarı-ölü bir şekilde buluruz. Birkaç adım sonra ekibimizi görürüz fakat yerli polisten kaçamayız ve zincirie tutuluruz. Biraz ilerlerdikten sonra isek küçük bire kargaşa ile elimize bir silah geçer ve kurtluma fırsatı yakalarız. Bu sırada yerli halkı iyi tanıyan bir adam ile karşılaşırız. Adam bize bizi buradan çıkaracağını fakat önce kendisine yardım etmemiz gerektiğini söyler. Yardım ise buraların rerisi olan iki lideri yok etmek. Biraz zaman geçtikten sonra bir gece vakti bir gemi buluruz. Fakat bu geminin bir şeyi eksik, kaptanı! Aldığımız bilgiye göre kaptan bir evde esir düşümşüt. Eve kadar zorlu bir mücadele geçiren karakterimiz eve vardığında küçük bir saldırı yer ve tam vurulucak iken dutch gelir. Bize saldıran kişi öldürmemiz gereken liderlerden biridir. Bu sırada diğer lider de gelir. Kısa bir laf dalaşından sonra liderlerden birini vururuz ama diğeri kaçmıştır. Kaptanı da alıp giderken diğer lider ile karşılaşırız ve onu da cannon topu ile katlederiz. Artık adadan kurtulmuşuzdur.

Duthc bizden eski mekanımız saint denis e gidip diğerlerini bulmamızı ister. Diğerlerini küçük bir barakda buluruz. Ardından da dutch da bize katılır tabii. Tam mutlu olduk derken o da ne! Pinkertonlar evi basmış ve evi taramaya başlamışlar. Arkadaşımız sadie adler ile arkadan dolanırız ve hepsini öldürüz. Peki şimdi ne yapacağız? Bu kadar kişi nereye yerleşeceğiz ve nasıl burada kalacağız?

Bu sırada sevgili arkadaşımız charles ile bir mağara ve önünde kalınabilecek boş bir alan keşfederiz. Ama tabii mağarada kim var? Morfeeler. Piskopat insan yiyenler. Hepisini öldürüz ve yeni evimizi buraya taşırız. Aradan belli bir zaman geçer. Karakterimiz Arthur Morgan'ın arkadaşı ile buluşması için saint denis e gitmesi gerekir. Saint denis e giderken bir öksürük tutar. Normal bir öksürük değil bildiğiniz kan kusuruyoruz. Oracıkta bayılakalırız ve can havli ile doktora yetişiriz. Doktor bize üzgün bir şekilde "TB kapmışsınız efendim" der( TB o zamanlar için ölümcül ve ilacı bulunamayan bir kanser türü)bunu duyan Arthur Morgan çok üzülür ama devam etmesi gerekir(ulan milleti koruyacağız diye kanser kaptık iyi mi)gün gelir geçer ve hastalık ilerler. Hatta birkaç kez bayılırız. Bu sırada sevgili arkadaşımız charles ın kabilesi ile tanışırız. Eagle files(kızıldereliler işte)kabile lideri rains fall bizden kabilesine musallat olan bir adamı öldürmemizi ister. Yardım ederiz fakat bizim de kendi işimiz var. Sonradan anlarız ki adamın isteği düşmanın ölmesi değil, oğlunun eski haline dönmesi. Oğlu kabilesini korumak için boyundan büyük işlere kalkışır Arthur Morgan ne kadar durdurmayı da denese dutch beyefendi onu daha da gaza getirir. Sebebi ise ortalığı karıştırıp aradan tüymeyi sağlamak. Fakat bu sırada eski düşmanımız o'driscollar ın ve eski düşmanımız colm o'driscoll un asılıcağını öğreniriz. Ama tabii oraya gittiğimizde görürüz ki onu kurtarmak için diğer adamları gelmiş. Adamları inidirip colm o'driscollun asılmasını seyrederiz. Bu olaydan bir süre sonra ise zamanında ona ait bir treni çaldığımız ve yer yer mallarnı arakladığımz cornwall ın annesburg a geleceğini öğreniriz. Tabi bunu duyan dutch kendini ve herkesi riske atarak gitmek ister. Arthur ne kadar dil dökse de dutch 20 yıllık arkdaşını umursamadan cornwall ın karşısına çıkar. Dutch, micah ve arthur cornwallı öldürdükten sonra zar zor bir şekilde oradan kaçarlar. Geriye bir düşman kalmıştır. Hoseanın katili ve peşimizi bırakmayam ajan milton. Bu sırada arthur yeni insanlar ile tanışır, kendini mutlu hisseder fakat bir sıkıntı vardır. Arthur her geçen gün daha da ölüme yaklaşıyor. Hastalığı artık son noktaya varmıştır. Bilge insan rains fall ın verdiği bitkliler bile işe yaramaz.

Ve artık son bir iş kalır. Son bir treni çalıp, yeterli parayı alıp kaçmak. Bütün ekip treni çalmak için büyük bir uğraş verir. Bu sırada zavallı john marston(söylemeyi unutum araya ekleyeyim hemen rehin alındıktan sonra sadie adler ve arthur, dutch isteme bile john u hapiseneden kurtarmıştır) treni çalarken omzundan vurulur ve attan düşer. Dutch ise onu kurtarmak için döner. Treni sağ salim çaldıktan sonra kampa sadie adler ile geri dönerken abigail(john un karısı) in eski bir balıkçı dükkanına kaçırıldını öğreniriz. Sadie adler ile güç bela kurtarırız fakat bu sırada ajan milton arkamızdan kafamıza silah dayamış bir şekilde gelir. Sakin bir şekilde bize şunları söyler"ah Arthur Morgan, arkadaşım ediğin micah sana ihanet etti, bizim ile çalışıyor" der(burada kafayı yedim)oradan kurtuldktan sonra abigail ve çocuğunu bota yönlendiriz ve asil kovboyumuz ile micah ın yanına gideriz. Micah, dutch ev arthur birbirine silah çekmişken bir anda john marston gelir. Bizim öldüğünü sandığımız john meğer ölmemiş. Ama dutch ona yardım etmemiş. Tam bu sırada pinkertonlar mekanı basar ve herkes dağılır. Biz ise john marston ile mağaralara oradan da dağın tepesine doğru kaçarız. Tam kaçıcaz derken atımız vurulur ve dağın tepesine kaçmak zorunda kalırız. Bu sırada hastalığı yüzünden zar zor yürüyen arthur, buradan birisinin sağ çıkacağını ve john a gitmesini söyler. John ise ister istemez kaçar. Bu sırada alçak micah arhur un üstüne atlar ve aşağıya yuvarlanılar. Birden dövüş başlar. Arthur micah E, micah dutc a derken arthru yere düşer ve silaha doğru sürünmeye başlar. Tam silahı alacakken dutch onu durdurur. Arthur çaresiz bir şekilde bakınırken micah ona" hadi dutch gidelim" der. Dutch kendi yoluna micah kendi yoluna derken arthur orada kalır. Sürüne sürüne gider ve bir yerde durması gerekir. Ve o efsaneler efsanesi arhtur morgan bir gün doğumunda hüzünkü bir müzik eşliği ile hayata gözlerini yumar...

Evet biliyorum çok özet oldu ama hepiniz biliyorsunuz zaten. Şu son sahne kadar hiçbir oyunda ağladığımı hatırlamam ya spoiler yediğim halde bile yani. Cidden anlatılamayacak bir şey. Benim için oyunun finali burası olduğu için devamını yazmadım ama güzeldir devamı da. Arthur morganımın intikamını aldığım için o kadar mutluyum ki...

Evet özet bir şekilde incelemek istedim bu oyunu. Arada yazım hataları ya da atladığım yerler varsa affola.
Kısaca özetlemem gerekirse kesinlikle oynadığım en iyi oyunlardan biri. Umarım etkisinden çabuk çıkarım. Bu oyunu oynadığım için çok mutluyum cidden. Oynamayan arkadaşlar için umarım siz de bir gün o oyunun bitişindeki akan jeneriğin tadını alırsınız(vallahi orada bile hüngür hüngür ağlatıyor).kendine oyuncuyum diyen herkesin bir noktada oynamsı gereken bir deneyim. Buraya kadar okumayı başardıysan bravo, achievement unlocked: Sabırlı.

"When the times comes, GO and don't look back marston. Take your family and don't look back..."
-Arthur Morgan.

Puan:85/100
 
Son düzenleyen: Moderatör:

Yeni konular

Geri
Yukarı