Cansızlıktan bir bilinçli varlığın oluştuğunu bana kanıtlıyabilir misin? Kimyasal karışımla köpük banyosu yapmıyoruz burda. Kendi kendine taş toprak oluşur ama bilinçli varlık oluşamaz.
Sen az önce tanrı doğa diyen adam değil misin, sen kendini ne sanıyorsun da canlılık cansızlıktan oluşamaz diyorsun. Atomlar cansız maddelerdir ve canlılar atomlardan oluşur.
Canlılık, çok basit cansız moleküllerin bir araya gelmesiyle oluşan bir varlık formudur. Bu formun ayırt edici özelliği periyodik cetvelde tamamını "cansız" olan kimyasalların belli başlı bir grubunu ve bu elementlerden oluşan molekülleri, temel yapı taşı olarak içeriyor olmasıdır. Bu kimyasallara biz molekül adını veriyoruz.
Hayat molekülleri 4 grupta toplanır:
Lipitler (Yağlar), Nükleik Asitler, Proteinler ve
Şekerler.
Bu 4 molekülün altında da bir sürü alt birim ve kombinasyonlarda bulunmaktadır.
Bu alt birim ve kombinasyonlara örnek vermek gerekirse mesela
Nükleit asitlerin oluşabilmesi için
nükleotit,
fosfat grubu ve
şekerlerin bulunması gerekiyor. (Şekerler aynı zamanda bir gruptur yukarıda yazdığım gibi)
Yağların oluşması içinde
gliserol ve
yağ asitleri gerekmekte.
Proteinlerin oluşması içinde
aminoasitler olması lazım.
Kaldı geriye
Şekerler onlar nasıl oluşur, bu grup içindeki en basit yapılı molekül diyebiliriz kendisi için.
Şekerler kendi başlarına var olabilirler ve bu sayede nükleit asitlerin de yapısına doğrudan katılabiliyorlar.
Bu moleküllerin her birinin farklı rolleri vardır.
Lipitler: Sadece yağ anlamına gelmez, vücudumuzda bulunan yağlar, steroller,
bal mumları,
monogliseritler,
digliseritler,
trigliseritler,
fosfolipitler,
vitaminler(yağda çözünen) vb. verilen genel bir adlandırmadır.
Lipitlerin en önemli görevleri arasında hücre zarlarının oluşumunu sağlamak vardır. Bu canlılığın oluşması için olmazsa olmazdır.
Nükleik asitler: Yönetici moleküller olarak da bilinir.
DNA ve
RNA'nın genel adıdır. Temel görevleri canlının ne olduğunun ve nasıl olduğunun bilgisinin kodlanması, iletimidir. Nükleik asitler evrimsel tarihimizde proteinlerle karşılıklı olarak evrim geçirmişlerdir.Yönetici molekül olma ifadesi buradan gelir. Bu nedenle diğer molekülleri yönetici bir role sahipler.
Proteinler: Çeşitlilik ve adaptasyon kabiliyetleri dolayısıyla canlılık içerisindeki en önemli yapı taşlarının başında gelir. Canlılığı sağlayan, sürdüren tüm biyolojik faaliyetlerin içerisinde yer alırlar. Bir çoğu başka kimyasal tepkimeleri hızlandırıcı görevler alırlar. Bir çok farklı tipi hücredeki diğer yapıların oluşmasına katkı sağlarlar. Hücre içi ve hücre dışındaki iletimde de rol alırlar. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir,proteinler geniş bir çeşitliliğe sahiptir.
Şekerler: Hemen hemen tüm canlılarda ortak tüketilen ve enerji sağlayan moleküllerdir.
Monosakkaritler(tekli şekerler),
disakkaritler(çiftli) ve
polisakkaritler(çoklu şekerler) olarak kategorize edilir.
Oluşum yapılarındaki kimyasal bağlardan dolayı şekerler yüksek enerjiye sahiptirler. Parçalandıklarında bu enerji kimyasal enerji olarak ortaya çıkar ve biyolojik fonksiyonların sürdürülmesinde kullanılır. Bu enerjinin sürekli bir biçimde tüketimi halinde canlılık varlığını korur. Kısaca bir hücre şeker üretimi yapamazsa bu hücre ölmüş ve ya ölmek üzeredir diyebiliriz.
Sadece tüketim değil aynı zamanda şekerler yapım amacıyla da hücre içerisinde görevlere sahiptir. Hücre zarları ve hücre duvarının içerisinde de yer alırlar.
Kısaca anlatmaya çalıştım, umarım faydalı olmuştur.
Bu moleküllerin her bir grubunun önemli fonksiyonları vardır, ancak hiçbirisi tek başına canlılık oluşturamaz. Dolayısıyla canlılığın nasıl doğal süreçlerle var olabildiğini anlayabilmek için bu birimler her birinin doğal süreçlerle ve kimyasal tepkimelerle var olabildiğini görmemiz ve anlamamız gerekiyor. Çok uzun bir konu olacağını için buralara değinmeyeceğim.
Son olarak da demek istedim kimyasallar bu görevlerini bilerek, düşünerek yapmıyorlar. Hepsi kademeli bir şekilde gerçekleşen hadiselerdir. Her bir adımın bir öncekine ve bir sonrakine bağlandığı çok uzun süreli süreçlerdir bunlar. Şu benzetmeyi de yapabiliriz domino taşlarından örnek verelim, domino taşları nasıl ki yıkılmaları gerektiğini ve yıkılmalarının zamanını bilmiyorsa ve fiziksel bir etki altında yıkılıyorsa, canlılığın oluşumunda da moleküllerin görevler kazanması da aynı şekilde olmaktadır.
Günümüzde birçok bilim dışı kaynakta, proteinlerin veya aminoasitlerin kendiliğinden oluşamayacağına, çünkü bunun matematiksel olarak
evrimagaci.org
1953 yılında Miller ve Urey isimli, ABD’li iki bilim adamı, dış ortamdan yalıtılmış bir cam kabın içerisine su, metan, amonyak, hidrojen ve karbonmonoksit doldurdular. Daha sonra bu kabı ısıtarak buharlaşma sağladılar ve dünya atmosferindeki yıldırımların benzetimi için de bir çift elektrot vasıtası ile kıvılcımlar çakmasını sağladılar. Isıtma ve soğutma döngüsü bir hafta süreyle devam ettirildi ve sonuçta sistem içerisindeki karbonun %10-15’lik kısmının organik bileşikler oluşturduğu, karbonun %2’lik kısmının ise canlıların hücrelerini oluşturan proteinlerin yapımında kullanılan aminoasitleri oluşturduğunu gözlemlediler. Deney sonucunda, yeryüzünde mevcut olan 20 farklı aminoasitten 5 tanesinin oluştuğu gözlemlendi ise de, 2008 yılında tekrarlanan deneyde, gelişen teknolojinin de yardımıyla, 22 farklı aminoasidin oluştuğu kanıtlandı. Ayrıca, DNA ve RNA gibi kalıtsal bilgi taşıyan moleküllerin yapı taşları olan nükleik asitlerin de oluştuğu gözlemlendi.
Bu deneyin önemi, cansız varlıklar olan hidrojen atomu ve su, metan gibi çeşitli bileşiklerden, canlıların yapı taşları olan aminoasitlerin sentezlenebileceğinin gösterilmiş olmasıdır. Ayrıca, kuyrukluyıldızlar ve meteorlarda da aminoasitlerin bulunduğu tespit edilmiştir. Örneğin, 1969 yılında Avustralya’ya düşen Murchison isimli göktaşı üzerinde 70 farklı aminoasit bulunduğu keşfedilmiştir.
Dolayısıyla, yeryüzündeki hayatın temelini oluşturan aminoasitler, Dünya koşullarında da oluşmuş olabilir, yeryüzüne düşen meteorlar tarafından da taşınmış olabilir. Neticede, yeryüzünde hayatın başlaması için gerekli koşullar mevcut idi.
Dünya’nın 4,55 milyar yıl yaşında olduğunu biliyoruz. Bilim adamlarına göre, 4 milyar yıl kadar önce ilk olarak RNA molekülü oluştu. Daha sonra bu molekül çift sarmal yapıya bürünerek, çok daha kararlı bir molekül olan DNA molekülü oluştu. Bu molekül zamanla bir hücre zarı ile çevrelenerek, ilk ilkel tek hücreli organizmalar ortaya çıkmış oldu. Bunların ilk örnekleri ise, resimde görülen Stromatolitleri oluşturan siyanobakteriler ve bunların 3,8 milyar yıldır yeryüzünde yaşadıkları biliniyor.
700 milyon yıl öncesine kadar, tek hücreliler dünyaya hakim oldular ve birbirleri ile rekabet ederek geliştiler, kendilerini geliştiremeyenler ise doğal seçilim kanunları gereğince yok oldular. 700 milyon yıl önce ise, tek hücrelilerin karşılıklı iş birliği maksadıyla birleşmeleriyle çok hücreliler ortaya çıkmaya başladı. 550 milyon yıl önce Kambriyen Dönemi’nde ise çok hücreli türlerin ortaya çıkışında müthiş bir patlama yaşandı. Bugün yeryüzünde yaşamakta olan Hayvanlar alemine ait 35 Filum ve Bitkilere ait 12 Filum’un tamamı bu dönemde ortaya çıktı. Biz insanlar olarak, bu filumlardan Kordalılar (Chordata) filumuna dahil oluyoruz.
Bugün itibarı ile, insan dahil, yaşayan 8.700.000 civarındaki türün tamamının ortak atası, yaklaşık 2 milyar yıl önce yaşamış bir tek hücreli mikroorganizmadır.
Sonuç olarak, hayatın ortaya çıkışı bir mucize değildir. İnorganik maddelerin, kimya ve fizik yasalarına tabi olarak, uygun bir ortamda, zamana dayalı olarak tepkimeye girmesi sonucu ortaya çıkan bir olgudur.
Çıkıp canlılık cansızlıktan oluşamaz kanıtla da görelim hade bakalım.
Burada konu bilinçte değil, insanında bilinci vardır, başka canlılarında bilinci vardır.