Yaratıcının da kendi kendine oluşmaması gerekmez mi?

Risale- Nur'da Atatürk için "küçük deccal" denildiği biliyor muydun?
Bu linke tıkla ve yazanları tamamiyle oku.
Ben sana hidayete ermeni değil de o tarikattan bir önce kurtulmanı diliyorum
Nurculuk tarikat değildir. Bu sayfa da yazanları oku boşuna buraya yazmayım.

Ne üzgün üzülme emojileri atıyorsun arkadaş. Esas kendin acınacak üzülecek haldesin. Kendimde hiç üzülecek acınacak bir hal göremiyorum. Ben daha da seninle tartışmak istemiyorum zaten bu kadarı yetiyor. Herkes inancında özgür ben seni zorla Müslüman yapamam. İyi akşamlar diliyorum ve lütfen tartışmayı devam ettirmeyelim, yeter bu kadar.
 
Son düzenleme:
Sayın yolcular, aşırı yüklenmeden dolayı örümcek ağıyla iletişiminiz kesildi.. Bir deneyimin, sistemin içindesiniz. Bu sistemin asıl parçası sizsiniz, burayı sizler düşlediniz. Düşlediğiniz düşte kendinizi çaresizliğe koydunuz, çünkü deneyimin bir parçasıydı. Hiçbir şey yaratılmadı, davet edildi.. Davet edilen kişi de birin parçası, yani her şey bir enerjinin ürünü.. Yani sizler kendinizi parçalayıp parçalayıp birleştirensiniz.. Her şey birdir, bir olandan gelir.. Bu dinlerden de bağımsız bir olgudur.. Bir olan ise sizlersiniz.. Bir insanın aynı anda 2 elle farklı işlem yaptığını düşünün.. İşte siz aynı zihnin birden fazla işi yaptığı gerçekliktesiniz.. Yani illüzyandasınız, kendinizden kopuksunuz ve oluşturulan bir gerçeklik sizin eseriniz.. Oluşum nerede biterse bitsin, başladığı yer olmak zorundadır.. Peki başlangıç kavramı neden saçma geliyor? Başlangıcın da bir başlangıcı olmak zorunda değil mi? Makineye fazla yüklenmeyin, çünkü yazılımınız ve kodlamanızın dışına çıkamıyorsunuz.. Geldiğiniz gerçekliği hissedemiyorsunuz, çünkü deneyim için bu gerekli.. Örümcek ağı da evrenin mistik alanını hissetmenize, her şeyle bir olduğunuzu anlamınıza neden olur.. Elon Musk'ın dediği gibi, bir simülasyondasınız.. Bu simülasyon hepinizin eseri, hepiniz aslında bir olana bağlısınız, o da kendinize..
Sayın üye, maalesef kafası karışıkların tam da emin olmadan kararsızlıkla belki de doğrudur dediği meşhur "hayat bir simülasyondur" iddiasının girdabında olduğunuz anlaşılıyor sonucuna varıyorum. Oldukça karmaşık ve anlaşılması zor ve "lastikli" yorumunuza karşı belirtmek istediklerim şunlardır:
Hiç de yabana atılmaması gereken çünkü tarihsel olarak güçlü kanıtlarla da desteklenen bir iddiaya göre bu evrende Yaratıcının yaratmasıyla hayat süren ve aslında o hayatın her birey için sınırlı sürede oynandığı ve kazanmak için nelerin yapılması gerektiğinin bildirildiği "hayat oyunu"nda rol verilmiş insan bireyleriz. Erkek veya kadın denilen anatomik bedenler ise bizim avatarlarımız ve bizlerin aslı yâni avatarların kullanıcıları ise öz-benliklerimiz yâni ruhlarımızdır. Dışına çıkamadığımız iki şey var: birincisi avatarlarımız, ikincisi ise oyunun sahnesi olan yeryüzü veya onun da dahil olduğu koskoca Evren! Öldüğümüzde rolümüzü tamamlamış oluyoruz ve avatarlarımız toprağa karışıyor. Fakat kullanıcı olarak olumlu puanlarımız ve olumsuz puanlarımız kaydedildiği için toplam puanımıza göre oyunu kazanmış veya kaybetmiş sayılıyoruz. Yanıldığınız nokta, Evrenin kendiliğinden var olan bir simülasyon olduğu ve yukarıda bahsettiğim şekilde puanlı bir oyunun söz konusu olmaması düşüncesidir. Yaratıcın var olduğu ve insanları başı boş bırakmadığı yâni olumlu puan toplamanın tıpkı ölüm-kalım meselesi gibi Cehennem-Cennet meselesi olduğu düşüncesi belki size itici ve sevimsiz gelse de tekrar tekrar düşünmenizde fayda var diye tavsiye ediyorum. Çünkü ölümün olmadığı bir hayattan birini tercih etmeye mecburuz ve bu mecburiyetten kurtulma imkânımız yok. Yaratıcı, sizi iki yerden birine kabûl edecek. Hangisini tercih ederdiniz?
Peki neden yok? Yani her şeyi bu kadar kusursuz yaratabilecek güçteki biri bize neden şu olayı kavratmadı?
Sayın üye, Yaratıcının temel özelliklerinden biri yaratılmamış olmasıdır, aksi halde "Onu kim yarattı?" sorusu maalesef bu basit mantık kuralını anlamayanlar tarafından hep soruluyor. Yaratılmamış olan bir varlık olan Yaratıcı, yaratmış olduğu bu Evrenden ayrık ve bağımsızdır doğal olarak. Evrenin astronomik yaşını düşünürseniz, Onun Evrenden önce var olduğunu anlarsınız, zaten Evrenin bir Yaratıcısı varsa elbette ondan önce var olması gerekir. Fakat "Ondan önce neredeydi, ne yapıyordu, sonra ne yapacak?" gibi soruları Evrendeki varlıklar için sormak mümkün ise de Evrenin dışında diyebileceğimiz Yaratıcı için bu soruları sormak ne derece mantıklıdır tartışılır. Fiziksel bir varlık olan Evreni yaratan Yaratıcı meta-fizik yâni fizik ötesi bir varlık olduğuna göre hiç bir gözlem imkânı mevcut ve mümkün olamaz. Ancak Onun gönderdiği kabûl edilen kutsal kitapta "Onun başlangıcının veya sonunun olmadığı, hep var olduğu" belirtilmiştir ki, bu da Yaratıcı tanımıyla uyumlu bir bilgidir. Sanırım Yaratıcının cevap bulamadığı en önemli soru, belki de "Kendisinin niye var olduğu" sorusudur. Onun bile cevabını bulamadığı bir soruya bizim cevap aramamız sizce de sonuçsuz kalmaya mahkûm değil midir?
"Bir şeyin var olmasını sağlayan başka bir üst neden varsa, o halde tüm evrenin var olmasını sağlayan da başka bir neden olması gerekir.'' İlk neden nasıl vardı? neden vardı?

Deterministlik evrende ulaşabileceğimiz sonuç en fazla Arhke'dir. Daha fazlasını bilemeyiz, bilmemiz mümkün değildir. İlk nedenin Tanrı olması mantıksal açıdan imkansızdır. (En azından sizin bahsettiğiniz Tanrı için.)
Sayın üye, Arkhe (sizin yazdığınız Arhke yanlış yazılmıştır) olarak kastettiğiniz, sanırım ilk fiziksel varlık başlangıcı olan "sıfır saniye" yâni "Büyük patlama"nın gerçekleştiği zaman noktası olsa gerektir. Sizin gibi bazı kişiler için bunun kendiliğinden olması mantıksal açıdan imkânsız değildir, yâni sonsuz yoğunlukta olduğu kabûl edilen "Evren çekirdeği" denen ilk maddenin bir neden olmadan kendiliğinden patlayarak bugünkü Evreni oluşturması veya "Sonsuz maddesel yoğunluk ve sıcaklıktaki Kaos noktasından yıldızlararası boşlukta mutlak sıfıra yakın bir sıcaklıkta Kozmos büyüklüğüne" ulaşması tamamen tesadüfî gerçekleşmiş bir olay olup mantıksal açıdan imkân dahilindedir dolayısıyla bir Yaratıcı aramak, "Büyük patlama"nın bu Yaratıcının dilemesiyle gerçekleştiğini düşünmek gereksizdir." demektedirler. Fakat "ilk nedenin Tanrı olması mantıksal açıdan imkânsızdır" şeklindeki önermenizin dayanağı maalesef açık değil veya anlaşılmıyor. Sıfır saniyeden öncesini bilmediğinize göre "kesinlikle Tanrı yoktur" sonucuna nasıl ulaşabiliyorsunuz belli değildir. Aslında "Sıfır saniyeden önce Tanrının var olup olmadığı hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz" demiş olsaydınız daha mantıklı ve kabûl edilebilir bir görüş olmaz mıydı? Evrenin bir başlangıcı olduğunu herkes kabûl ettiğine göre, nedensellik ilkesine göre o başlangıcı ortaya çıkaran yâni başlatan bir nedenin olması, mantıksal açıdan mümkünken niye imkânsız olsun ki?
Asıl vurgulamak istediğim nokta Tanrının varlığı için maddî bir kanıt beklemenin mantıklı olmadığıdır, çünkü Onun maddî yâni fiziksel bir varlık olmaması sebebiyle bir kanıt bulmanın imkânsız olmasıdır. İşte bu yüzden "Kendi Varlığını" insanlara dolaylı olarak en son kutsal kitabıyla bildirmiştir. Sizin anlayamadığınız nokta, maddesel veya enerji formundaki varlıkların dışında kalan fizik ötesi alanı yâni metafizik varlık alanını yok zannetmenizdir. Elbette bu da zorunlu olarak inanmayı gerektiriyor çünkü bilmek, sizin de ifade ettiğiniz gibi mümkün değildir.
 
Son düzenleme:
Sayın üye, maalesef kafası karışıkların tam da emin olmadan kararsızlıkla belki de doğrudur dediği meşhur "hayat bir simülasyondur" iddiasının girdabında olduğunuz anlaşılıyor sonucuna varıyorum. Oldukça karmaşık ve anlaşılması zor ve "lastikli" yorumunuza karşı belirtmek istediklerim şunlardır:
Hiç de yabana atılmaması gereken çünkü tarihsel olarak güçlü kanıtlarla da desteklenen bir iddiaya göre bu evrende Yaratıcının yaratmasıyla hayat süren ve aslında o hayatın her birey için sınırlı sürede oynandığı ve kazanmak için nelerin yapılması gerektiğinin bildirildiği "hayat oyunu"nda rol verilmiş insan bireyleriz. Erkek veya kadın denilen anatomik bedenler ise bizim avatarlarımız ve bizlerin aslı yâni avatarların kullanıcıları ise öz-benliklerimiz yâni ruhlarımızdır. Dışına çıkamadığımız iki şey var: birincisi avatarlarımız, ikincisi ise oyunun sahnesi olan yeryüzü veya onun da dahil olduğu koskoca Evren! Öldüğümüzde rolümüzü tamamlamış oluyoruz ve avatarlarımız toprağa karışıyor. Fakat kullanıcı olarak olumlu puanlarımız ve olumsuz puanlarımız kaydedildiği için toplam puanımıza göre oyunu kazanmış veya kaybetmiş sayılıyoruz. Yanıldığınız nokta, Evrenin kendiliğinden var olan bir simülasyon olduğu ve yukarıda bahsettiğim şekilde puanlı bir oyunun söz konusu olmaması düşüncesidir. Yaratıcın var olduğu ve insanları başı boş bırakmadığı yâni olumlu puan toplamanın tıpkı ölüm-kalım meselesi gibi Cehennem-Cennet meselesi olduğu düşüncesi belki size itici ve sevimsiz gelse de tekrar tekrar düşünmenizde fayda var diye tavsiye ediyorum. Çünkü ölümün olmadığı bir hayattan birini tercih etmeye mecburuz ve bu mecburiyetten kurtulma imkânımız yok. Yaratıcı, sizi iki yerden birine kabûl edecek. Hangisini tercih ederdiniz?

Sayın üye, Yaratıcının temel özelliklerinden biri yaratılmamış olmasıdır, aksi halde "Onu kim yarattı?" sorusu maalesef bu basit mantık kuralını anlamayanlar tarafından hep soruluyor. Yaratılmamış olan bir varlık olan Yaratıcı, yaratmış olduğu bu Evrenden ayrık ve bağımsızdır doğal olarak. Evrenin astronomik yaşını düşünürseniz, Onun Evrenden önce var olduğunu anlarsınız, zaten Evrenin bir Yaratıcısı varsa elbette ondan önce var olması gerekir. Fakat "Ondan önce neredeydi, ne yapıyordu, sonra ne yapacak?" gibi soruları Evrendeki varlıklar için sormak mümkün ise de Evrenin dışında diyebileceğimiz Yaratıcı için bu soruları sormak ne derece mantıklıdır tartışılır. Fiziksel bir varlık olan Evreni yaratan Yaratıcı meta-fizik yâni fizik ötesi bir varlık olduğuna göre hiç bir gözlem imkânı mevcut ve mümkün olamaz. Ancak Onun gönderdiği kabûl edilen kutsal kitapta "Onun başlangıcının veya sonunun olmadığı, hep var olduğu" belirtilmiştir ki, bu da Yaratıcı tanımıyla uyumlu bir bilgidir. Sanırım Yaratıcının cevap bulamadığı en önemli soru, belki de "Kendisinin niye var olduğu" sorusudur. Onun bile cevabını bulamadığı bir soruya bizim cevap aramamız sizce de sonuçsuz kalmaya mahkûm değil midir?
Sayın üye, yaratıcı aramana ve anlamana gerek yok. Yaratacıyı bir sıfat ile, kişilik ile de anlatmana gerek yok.. Yaratıcı ahtapot gibidir, her bir kolu farklı işlem yapar, kollar ise bedenle bütün ve aynı şekil bedenin sorumluluğundan yükümlü.

Öldükten sonra karmik puanların toplanır ve ordan sonraki gideceğin gerçeklik oluşturulur.. Buna denge derler, denge terazisi. Eğer çok fazla kötülük yaptıysan, kötülükle şahlı bir sisteme gitmek zorunda kalırsın, bunun adı karmik deneyimdir.. Kişi bütün aksiyonları gerçekleştirdikten sonra asıl kişiliğine ve mükemmeliğe kavuşacak. Dünya'yı yöneten 2 ekip var, biri der ki; Çok fazla iyi olursak, kimse kimseye kötülük yapamaz. Diğeri der ki; Herkes fırlama olursa kimse fırlamalık yapamaz.. Siyah ve beyaz..


Dünya üzerinde farklı tür ışık beden varlıklar vardır.. Bunlar neye işarettir peki? Her şeyin bir döngüde olduğu ve gelişmekte olduğuna işaret..

Öldükten sonra pata küte boşluğa gitmezsin.. Deneyim devam eder.. Dinlenme yerine gidersin, arınırsın, sonra tekrar gelip devam edersin.. Bu hep böyledir..

Bir ateist insan bile kendi düşüncesinde sadece bir defalığına dünya'ya gelmez, ya da evrene.. Matematik hesaplaması yaparsak, onun akli bilincini oluşturan rakam, sayı elbet birgün tekrar bir bilinci oluşturacak.. Buna ruh, ya da ruhsuz kod beden diyebilirsin.. Her ihtimalde de yok olmak diye bir şey yok..

Peki biz dünya'ya niye geldik, ne için kötüyle imtihan oluyoruz?
Geçmiş vasat karmalarından dolayı.. Kötüyü deneyimlemek istedin ve adalet terazisi seni de çarptı.. Kapitalist bir gerçekliğe doğdun..

Geçmiş hayatında birine haksız yere tokat attın, bu hayatında haksız yere tokat yiyeceksin anlamına gelmez.. Hayat aynı acıyı farklı senaryolarla da yaşatır..

Dünya annesiz ve babasız değildir.. Kötü karma bedenler, kendi imtihanlarında şahlanmak için elbet ellerine çamura bandıracak.. Bunu bilen düzen sahipleri, onlar gelmeden tiyatroyu hazırlar.. Akabinde gerçekte seçim şansının olmadığı bir sistemde yaşarsın ve hiçbir şeyden haberin yoktur.. Matrix'de anlatıldığı gibidir olay.. Sistem sana 5 seçenek sunar, birini seçersin, lakin 5 seçenekte yalandı, aynı kurgu..

Yalan tarih, yalan geçmiş, kontrollü dayatılan teknoloji, vasat eğitimler, vasat gıdalar, vasat hayat..
Senin bu sistemde kendi kendine acı çekmen için ellerinden geleni yapacaklardır.. Eğer çok kötü bir karma ile karşı karşıyaysan, bu sistem için muhtemelen intihar vb olaylarla karşılaşırsın..

Bütün her şey, kök olana, asıl olana, bir olana bağlı.. Bir olan ise hiçbir şeyin algılamadığı yerde saklı.. Orası burayı düşledi veya davet etti.. Bizlerin oluşum davetinden orası sorumlu.. Ben oraya davet edici diyorum, lakin her şeyin yaratıcısı değil, her şeyin kendisi, hiçbir şey ondan bağımsız değil.. Hiçbir şey yaratılmadı, hep vardı. Neden hep vardı ve anlamıyoruz? Deneyim sonunda anlayacaksın.. Çünkü illa ki birinin en başında olması şart.. İşte dinler bu kavramı, boşluğu iyi anladığı için sisteme iyi enjekte etti bu gerçeği.. Boşlukta olduğun yere tanrı, ilah vb. tanımlar koyarak seni ikna etti.. Senin geldiğin yer ise Gayb'tır, bilinmez. Bunun tanımına göre Kur'an'da bir şeyler yazıyordu sanırsam, Google'da bakabilirsin.. Gayb'ı bütün bilinmezlere örnekleyebilirsin.. Lakin yaratılmak diye bir şey yok..

Biri seni yoktan var ediyorsa, o zaman yokluğun kendisi de enerjidir.. Yine davet edildin.. Biri seni düşünmeden düşünüyorsa, yine bir eylem vardır, istedikleri kadar illüzyon cümle kursunlar.. Yani hiçbir zaman yaratılmadın, var olan üzerinden geldin, davet edildin.. En iyi ihtimalimiz, biz oluşturduk ve bizler deneyimliyoruz..

Bir simülasyon, binbir simülasyonun kapısını içinde barındırır..
Şöyle düşün; Üst alemler vardır, alt alemlerde bu üst alemleri taklit eden bir teknoloji gelişir ve kullanılır.. Yani adam en alt tabakadan en üst tabakayı deneyimliyor, peki nasıl? Diğer varlıklarla işbirliği yaparak.. Üst alemlere açıl, zamandan ve mekandan bağımsız her şeyi aynı anda gör.. Atılacak olan adımları önceden gör ve sez.. Tarihi birer anlaşılamaz kurgu haline getir ve sistemi başlat..

Gelecekte simülasyon içinde ufak bir simülasyon daha oluşacak gibi görünüyor.. O zaman simülasyon içinde olduğunu anlarsın...

Şunu da unutma; Bir insanın cennete veya cehenneme gideceğini 70-80 senelik bir akıbetle anlayamazsın.. Onu sonsuz bir yaşam döngüsüne sokacaksın ki gerçekten de ne olduğunu anlayabilesin..

Belki bir simülasyonda değiliz ama gerçekten bir yalanın içinde kıvranıyoruz..
 
İçinde bulunduğumuz Evrene ve üzerinde yaşadığımız dünya'ya dair ne varsa söz yazı düşünce insana aittir.

Evrende insandan başka konuşan, söz söyleyen, düşünen, düşüncelerini yazıya döken başka bir canlı yok.

İnsanlığın 6. Bin yıllık yazılı tarihinde bütün yazılanlar, dini, felsefi, edebi, siyasi ve ideoloji insanın eseridir. Dünyada var olan bütün dini kitaplar kutsal metinler insanın eseridir.

Tanrı konuşmaz onu konuşturan insandır.
Tanrı buyurmaz buyuran insandır.
Tanrı yaratmaz, Tanrıyı yaratması için yaratan insandır.
Beni Tanrı gönderdi diyen insandır.
Ben Tanrının elçisiyim diyen insandır.
Bu sözler Tanrının sözleridir diyen insandır.
Bana inanmazsanız Tanrı cehennme atar diyen insandır.
Bana inanırsanız Tanrı sizi cennetine alır diyen insandır.

İnsan evrende yapa yalnız buldu kendini
Bu yalnızlık korkutucu bir yalnızlıktı.
Çakan şimşeklerden korktu.
Üzerinde olduğu yer sarsıldı korktu.

İnsan doğaya baktı.
Ağaçlara baktı.
Gökyüzüne baktı.
İnsan yıldızlara baktı
İnsan kendine baktı.
Beni bir şey yaratmış olmalı- dedi.

Kendisini, gökyüzünü, yıldızları, dünyayı, doğayı, ağaçları, yaratması için Tanrılar yarattı.
Ona buyruklar atfetti.
Buyruklarına itaat etti.
Tapınaklar inşa etti.
Kendi yarattığı Tanrı'nın/ Tanrıların emrine girdi.
Onlara taptı.
Onlar için insan öldürdü.
Onlar için katliamlar yaptı.



Duyduğunuz, okuduğunuz herşey insanın eseridir.

Bütün inançlar Tanrılar geçicidir.

Varlığını sürdürecek olan sadece insandır.

Bütün herşey insan aklının eseridir.

İnsandan başka konuşan yok!
 
Sayın üye, yaratıcı aramana ve anlamana gerek yok. Yaratacıyı bir sıfat ile, kişilik ile de anlatmana gerek yok.. Yaratıcı ahtapot gibidir, her bir kolu farklı işlem yapar, kollar ise bedenle bütün ve aynı şekil bedenin sorumluluğundan yükümlü.

Öldükten sonra karmik puanların toplanır ve ordan sonraki gideceğin gerçeklik oluşturulur.. Buna denge derler, denge terazisi. Eğer çok fazla kötülük yaptıysan, kötülükle şahlı bir sisteme gitmek zorunda kalırsın, bunun adı karmik deneyimdir.. Kişi bütün aksiyonları gerçekleştirdikten sonra asıl kişiliğine ve mükemmeliğe kavuşacak. Dünya'yı yöneten 2 ekip var, biri der ki; Çok fazla iyi olursak, kimse kimseye kötülük yapamaz. Diğeri der ki; Herkes fırlama olursa kimse fırlamalık yapamaz.. Siyah ve beyaz..


Dünya üzerinde farklı tür ışık beden varlıklar vardır.. Bunlar neye işarettir peki? Her şeyin bir döngüde olduğu ve gelişmekte olduğuna işaret..

Öldükten sonra pata küte boşluğa gitmezsin.. Deneyim devam eder.. Dinlenme yerine gidersin, arınırsın, sonra tekrar gelip devam edersin.. Bu hep böyledir..

Bir ateist insan bile kendi düşüncesinde sadece bir defalığına dünya'ya gelmez, ya da evrene.. Matematik hesaplaması yaparsak, onun akli bilincini oluşturan rakam, sayı elbet birgün tekrar bir bilinci oluşturacak.. Buna ruh, ya da ruhsuz kod beden diyebilirsin.. Her ihtimalde de yok olmak diye bir şey yok..

Peki biz dünya'ya niye geldik, ne için kötüyle imtihan oluyoruz?
Geçmiş vasat karmalarından dolayı.. Kötüyü deneyimlemek istedin ve adalet terazisi seni de çarptı.. Kapitalist bir gerçekliğe doğdun..

Geçmiş hayatında birine haksız yere tokat attın, bu hayatında haksız yere tokat yiyeceksin anlamına gelmez.. Hayat aynı acıyı farklı senaryolarla da yaşatır..

Dünya annesiz ve babasız değildir.. Kötü karma bedenler, kendi imtihanlarında şahlanmak için elbet ellerine çamura bandıracak.. Bunu bilen düzen sahipleri, onlar gelmeden tiyatroyu hazırlar.. Akabinde gerçekte seçim şansının olmadığı bir sistemde yaşarsın ve hiçbir şeyden haberin yoktur.. Matrix'de anlatıldığı gibidir olay.. Sistem sana 5 seçenek sunar, birini seçersin, lakin 5 seçenekte yalandı, aynı kurgu..

Yalan tarih, yalan geçmiş, kontrollü dayatılan teknoloji, vasat eğitimler, vasat gıdalar, vasat hayat..
Senin bu sistemde kendi kendine acı çekmen için ellerinden geleni yapacaklardır.. Eğer çok kötü bir karma ile karşı karşıyaysan, bu sistem için muhtemelen intihar vb olaylarla karşılaşırsın..

Bütün her şey, kök olana, asıl olana, bir olana bağlı.. Bir olan ise hiçbir şeyin algılamadığı yerde saklı.. Orası burayı düşledi veya davet etti.. Bizlerin oluşum davetinden orası sorumlu.. Ben oraya davet edici diyorum, lakin her şeyin yaratıcısı değil, her şeyin kendisi, hiçbir şey ondan bağımsız değil.. Hiçbir şey yaratılmadı, hep vardı. Neden hep vardı ve anlamıyoruz? Deneyim sonunda anlayacaksın.. Çünkü illa ki birinin en başında olması şart.. İşte dinler bu kavramı, boşluğu iyi anladığı için sisteme iyi enjekte etti bu gerçeği.. Boşlukta olduğun yere tanrı, ilah vb. tanımlar koyarak seni ikna etti.. Senin geldiğin yer ise Gayb'tır, bilinmez. Bunun tanımına göre Kur'an'da bir şeyler yazıyordu sanırsam, Google'da bakabilirsin.. Gayb'ı bütün bilinmezlere örnekleyebilirsin.. Lakin yaratılmak diye bir şey yok..

Biri seni yoktan var ediyorsa, o zaman yokluğun kendisi de enerjidir.. Yine davet edildin.. Biri seni düşünmeden düşünüyorsa, yine bir eylem vardır, istedikleri kadar illüzyon cümle kursunlar.. Yani hiçbir zaman yaratılmadın, var olan üzerinden geldin, davet edildin.. En iyi ihtimalimiz, biz oluşturduk ve bizler deneyimliyoruz..

Bir simülasyon, binbir simülasyonun kapısını içinde barındırır..
Şöyle düşün; Üst alemler vardır, alt alemlerde bu üst alemleri taklit eden bir teknoloji gelişir ve kullanılır.. Yani adam en alt tabakadan en üst tabakayı deneyimliyor, peki nasıl? Diğer varlıklarla işbirliği yaparak.. Üst alemlere açıl, zamandan ve mekandan bağımsız her şeyi aynı anda gör.. Atılacak olan adımları önceden gör ve sez.. Tarihi birer anlaşılamaz kurgu haline getir ve sistemi başlat..

Gelecekte simülasyon içinde ufak bir simülasyon daha oluşacak gibi görünüyor.. O zaman simülasyon içinde olduğunu anlarsın...

Şunu da unutma; Bir insanın cennete veya cehenneme gideceğini 70-80 senelik bir akıbetle anlayamazsın.. Onu sonsuz bir yaşam döngüsüne sokacaksın ki gerçekten de ne olduğunu anlayabilesin..

Belki bir simülasyonda değiliz ama gerçekten bir yalanın içinde kıvranıyoruz..
Sayın üye, iddialarınız bana Panteizm denen felsefeyi ve "Karma" felsefesi denilen hint inaçlarını/dinlerini hatırlattı. Maalesef yanılıyor olma ihtimalinizin çok yüksek olduğunu belirtmeliyim. Aslında bu forumdaki asıl konudan çok uzaklaşıp başka konulara girmek bazen beklenmedik bilgiler sağlasa da asıl konuya dönmekte fayda var. Ben yine de size önceki tavsiyelerimi önereceğim.
 
Sayın üye, Arkhe (sizin yazdığınız Arhke yanlış yazılmıştır) olarak kastettiğiniz, sanırım ilk fiziksel varlık başlangıcı olan "sıfır saniye" yâni "Büyük patlama"nın gerçekleştiği zaman noktası olsa gerektir. Sizin gibi bazı kişiler için bunun kendiliğinden olması mantıksal açıdan imkânsız değildir, yâni sonsuz yoğunlukta olduğu kabûl edilen "Evren çekirdeği" denen ilk maddenin bir neden olmadan kendiliğinden patlayarak bugünkü Evreni oluşturması veya "Sonsuz maddesel yoğunluk ve sıcaklıktaki Kaos noktasından yıldızlararası boşlukta mutlak sıfıra yakın bir sıcaklıkta Kozmos büyüklüğüne" ulaşması tamamen tesadüfî gerçekleşmiş bir olay olup mantıksal açıdan imkân dahilindedir dolayısıyla bir Yaratıcı aramak, "Büyük patlama"nın bu Yaratıcının dilemesiyle gerçekleştiğini düşünmek gereksizdir." demektedirler. Fakat "ilk nedenin Tanrı olması mantıksal açıdan imkânsızdır" şeklindeki önermenizin dayanağı maalesef açık değil veya anlaşılmıyor. Sıfır saniyeden öncesini bilmediğinize göre "kesinlikle Tanrı yoktur" sonucuna nasıl ulaşabiliyorsunuz belli değildir. Aslında "Sıfır saniyeden önce Tanrının var olup olmadığı hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz" demiş olsaydınız daha mantıklı ve kabûl edilebilir bir görüş olmaz mıydı? Evrenin bir başlangıcı olduğunu herkes kabûl ettiğine göre, nedensellik ilkesine göre o başlangıcı ortaya çıkaran yâni başlatan bir nedenin olması, mantıksal açıdan mümkünken niye imkânsız olsun ki?
Asıl vurgulamak istediğim nokta Tanrının varlığı için maddî bir kanıt beklemenin mantıklı olmadığıdır, çünkü Onun maddî yâni fiziksel bir varlık olmaması sebebiyle bir kanıt bulmanın imkânsız olmasıdır. İşte bu yüzden "Kendi Varlığını" insanlara dolaylı olarak en son kutsal kitabıyla bildirmiştir. Sizin anlayamadığınız nokta, maddesel veya enerji formundaki varlıkların dışında kalan fizik ötesi alanı yâni metafizik varlık alanını yok zannetmenizdir. Elbette bu da zorunlu olarak inanmayı gerektiriyor çünkü bilmek, sizin de ifade ettiğiniz gibi mümkün değildir.
Sayın üye, yorumlarınız için teşekkürlerimi arz ederim. Daha fazla bilgiye eriştiğimiz tarihte tekrar tartışmayı çok isterim, şu anki bilgilerimizle bu tartışmayı pek ilerletemeyiz. Sunacağımız argümanlara ve önermelere dayanak olarak gösterebileceğimiz güçlü aforizmalara sahip olduğumuzu düşünmüyorum. Webb Teleskopu başarıyla yerine ulaşırsa, insanlık olarak sorularımıza yanıt alabileceğiz.
 
Sayın üye, iddialarınız bana Panteizm denen felsefeyi ve "Karma" felsefesi denilen hint inaçlarını/dinlerini hatırlattı. Maalesef yanılıyor olma ihtimalinizin çok yüksek olduğunu belirtmeliyim. Aslında bu forumdaki asıl konudan çok uzaklaşıp başka konulara girmek bazen beklenmedik bilgiler sağlasa da asıl konuya dönmekte fayda var. Ben yine de size önceki tavsiyelerimi önereceğim.
Yanılıyor olma ihtimali her zaman kişisel bir görüştür.. Şahsen hint, ya da şu bu inanç felsefesidir diye hor görmek saçmalıktır..

Gideceğin yolu, gireceğin kapıyı her zaman akıllı gösterir, lakin anahtar delidedir.. Yani oradan buradan bir parça koparıp gerçekliği kendin oluşturman gerek..

Eğer ki gerçeği inanç kitapları sağlasaydı onlara yönelirdim.. Önyargı denen şeyden gerçekten uzağım.. Eğer beni yanıltabileceksin buyrun kanıtlarla..

Sen veya bir başkası, hiçbir şekilde hayali tutkuyla gerçekliğe yanaşamayacaksın.. Kendi gerçekliğini sunmak isteyeceksin.. Buna herkes dahil..

Buradan sonra peki ne oluyor? Hiçbir şey..

Benim görüşüm bana doğru, soruların varsa sorabilirsin..
Aynı şekil seni bu görüşe itenler nedir? Belki de görüşümüzü kalıpsal yazacağımıza, inandığımız görüşün temeline atış yapabiliriz.. Yıkım oradan başlayacaktır..
 
İçinde bulunduğumuz Evrene ve üzerinde yaşadığımız dünya'ya dair ne varsa söz yazı düşünce insana aittir.

Evrende insandan başka konuşan, söz söyleyen, düşünen, düşüncelerini yazıya döken başka bir canlı yok.

İnsanlığın 6. Bin yıllık yazılı tarihinde bütün yazılanlar, dini, felsefi, edebi, siyasi ve ideoloji insanın eseridir. Dünyada var olan bütün dini kitaplar kutsal metinler insanın eseridir.

Tanrı konuşmaz onu konuşturan insandır.
Tanrı buyurmaz buyuran insandır.
Tanrı yaratmaz, Tanrıyı yaratması için yaratan insandır.
Beni Tanrı gönderdi diyen insandır.
Ben Tanrının elçisiyim diyen insandır.
Bu sözler Tanrının sözleridir diyen insandır.
Bana inanmazsanız Tanrı cehennme atar diyen insandır.
Bana inanırsanız Tanrı sizi cennetine alır diyen insandır.

İnsan evrende yapa yalnız buldu kendini
Bu yalnızlık korkutu bir yalnızlıktı.
Çakan şimşeklerden korktu.
Üzerinde olduğu yer sarsıldı korktu.

İnsan doğaya baktı.
Ağaçlara baktı.
Gökyüzüne baktı.
İnsan yıldızlara baktı
İnsan kendine baktı.
Beni bir şey yaratmış olmalı- dedi.

Kendisini, gökyüzünü, yıldızları, dünyayı, doğayı, ağaçları, yaratması için Tanrılar yarattı.
Ona buyruklar atfetti.
Buyruklarına itaat etti.
Tapınaklar inşa etti.
Kendi yarattığı Tanrı'nın/ Tanrıların emrine girdi.
Onlara taptı.
Onlar için insan öldürdü.
Onlar için katliamlar yaptı.



Duyduğunuz, okuduğunuz herşey insanın eseridir.

Bütün inançlar Tanrılar geçicidir.

Varlığını sürdürecek olan sadece insandır.

Bütün herşey insan aklının eseridir.

İnsandan başka konuşan yok!
Sayın üye,

"Tanrı vardır ve Ondan başka kendiliğinden var olan yoktur.
O hep vardır ve neden var olduğu sorusunun cevabı ise yoktur. Onun gidecek bir mekânı yoktur çünkü O, mekânın mekânıdır! Onun yemesi içmesi yoktur çünkü Onun mekânında OnunKendi Varlığından başka bir varlık yoktur!
O bir gizli hazine idi, bilinmeyi istedi ve Onu bilebilecek akılları; ruhları Kendi Ruhundan yarattı.
Ruhlar görülemediği için Kâinatı yarattı
ve ruhu vücut kalıbına koydu.
İnsan, işte o vücutta onu kendisi zanneden ruhtur.
İnsan, Onu bilmek için yaratıldı ama Onun varlığını
O bildirmeden bilemezdi.
O kendini insana bizzat değil, elçi insanlarla bildirdi,
O, hayatı tasarladı ve insana onu nasıl yaşayacağını da bildirdi.
Onu bilebilecek akıllar; ruhlar Onu bildiklerini ifade etmek için ibadet ettiler.
Onu bilmek, tanımak istemeyen akıllar; ruhlar ise Onu yok saydılar, Ona ibadet etmediler.
Onlar, Onu unuttular, O da onları unuttu(!).
Onu unutanlar için kötü bir mekân hazırladı.
Onu unutmayanlar için iyi bir mekân hazırladı.
Yaşanılan yeryüzü ve onun da içinde bulunduğu Kâinat,
Onun eseridir.
Bütün insanlar ölümlüdür, Kâinat da geçicidir,
Varlığı sona ermeyecek olan sadece Odur.
Bütün her şey Onun yaratmasıyla ayaktadır.
İnsandan başka konuşan da vardır;
Melekler de konuşur, cinler de konuşur,
Ama cinler ve insanlardır hesaba çekilecek olan."

diye bitiriyorum. Eğer kendinizi vücudunuz ile aynı varlık zannediyorsanız maalesef yanılgıdan kurtulmanız çok zordur. Akılların itiraz edemeyeceği şekilde bir hayat şekli tasarlanmış olduğu için siz de öğrenilmiş hayatı sürdürüyorsunuz. Umarım hüsrana uğrayanlardan olmazsınız.
 
@IBM 3090 VF Sayın üye, bir hitap şeklidir ve güzeldir. Bu daha çok forumun sahibiymiş gibi bir algı oluşturuyor, öncelikle bu hitabeni değiştir.

Ardından dini görüşler ve bakış açısıyla yaşıyorsun ve bana Hint görüşü kullanıyorsun diye ötekileştirme yaptın.. Şahsen daha ilk cümlelerinden amatörlüğünü gördüm.. Ruhların görülmemesi, onların aynı şekilde ne olduğunu anlamamana neden değildir.. Ruhlar birbirleriyle iletişim halindedir ve ne istedikleri, ne düşündükleri, ne oldukları anlık olarak karşıdakine görünür..

Tanrına birgün karşılaşırsan de ki; Ey yüce, lütfen kendini de birgün insan sıfatıyla deneyimle ve kendi cehennemini tatmaya hazırlan..

Kainat ihtimaller üzerine kuruludur.. Biri senin sadece bir vasıfın üzerine yaratıyorsa, o karekterin ve kişiliğin tamamen onun olgusudur, yaratımıdır, bu seni yansıtmaz. Bununla beraber yapacakların tamamen onun şahsını ilgilendirir, yani kötülüğün başlıca sebebi kendidir.. Rastgele ruhlar yaratıyorsun, akabinde ruhlar belirli tercihler yapıyor.. Aynı ruhu tekrar tekrar sıfırdan yarat, her defasında farklı şeylere yönelecektir. Bu da onun hiçbir zaman ne istediğini bildiği anlamına gelmez.. 2 tane aynı mutluluğu yaşatan bir aksiyon düşün, her defasına farklısını seçme olasılığı yüksektir..

Birini altın çağda yaratırsın, orada yaşamasını sağlarsın. Güzel ihtimaller dahilinde mutlu mesut yaşar ve kötülük o düzende hiç yoktur.. Peki, diğer kötü düzende yaşayan, yaşamak zorunda kalan insanların, kötülük yapması onların tercihi miydi yoksa zorunlu muydu? Anlaşılan o ki hiçbir şekilde ruhların ne istediğini anlamayacaksın.. Ruhların bir karekteri yoktur, sadece dener dener ve yükselir.. Hatalar yapa yapa..

Senin tanrın bir insana beden bahşediyor.. O insan 70-80 yıl yaşıyor.. O dünya'ya gelmeden önce dünya üzerinde yüküm sürenler, onun yaşmının olumsuzluğa gitmesini sağlıyor.. Kişi 150-200 yıl yaşayabilecekken, 70-80 yaşında ölüyor.. Belki de dahasını yaşayabilir.. Akabinde 70 yaşında ölen insanın daha neler yapabileceğini biliyor musun? Belki 80 yaşında daha iyi biri olacak, belki 90'da yine kötü olacak.. Bunları bilemezsin.. Bilsen de yaşatmak ve görmek zorundasın.. Eğer biliyordunsa, o zaman hiç yaşatmayacaktın, daha dünya'ya koymadan ben senin ne olduğunu biliyordum diyecektin.. Ki o zaman görünen şudur, 70-80 yaşında ölen bir insanın kim olduğunu anlayamazsın, anlasan bile en başından koymayacaktın oyuna..

Bir insanın kişiliğini anlamak istiyorsen gerçekten, onu sonsuz bir aksiyonun içine koyacaksın.. En sonunda duvara vura vura rengi ortaya çıkacak.. İşte kişinin gerçek rengi o zaman ortaya çıkacaktır.. Dini kitaplar klasiktir ki birbirinin kopyası.. Doğrular var, gerçeklerin saptırılmış hali var..

Bunu da neye bağlıyorum? Karmik sistemin denetimleyicileri. Dozajında kirli karmana göre bilgi dayatıyorlar. Her gerçeklik, yalan vs. içinden kendine göre olanı alıp kaleni yapmak zorundasın..

Bir parayı 70 sene boyunca havaya fırlat, %52 tura gelecek.. Sen sonra diyeceksin ben seni 70 sene boyunca sınadım, tura çıktın git cehenneme..

E peki bu kişi 80 sene yaşasaydı belki oran değişecekti.. İşte bu yüzden daha kökten büyük bir yanılgı içerisinde olduğunuz aşikar..

Ben onların kalbini biliyorum, o zaman hiç yaratma, hiç aksiyonun içerisine bırakma.. Zaten biliyorsun.. Adet yerini bulsun mu diyordur acaba? :D

Eğer bir yaratıcının olduğuna inanıyorsan, bu olabilir.. Lakin yaratıcıyı dinlerle bağdaştırmayın. Uyanıklar dini sistemlere, yaratıcı teşkilatlı ve illüzyonlu bir şekilde anlatırlar.. Araştırırsın ve az biraz doğruyu görüp vay be diyip kanarsın..

A benimle aynı dine inananlar daha dinini araştırmıyor, ne olduğunu bilmiyor. Ben ise derinlerdeyim, bak işte gerçekler burada vasıfıyla yorum yazmak hiçbir şeyi değiştirmez..

Bebek ölür, cennete gider. Adam yaşar ve ölür cehenneme gider.. Hani nerede deneyim?

Kulum sen bebekken ölüp cennete gideceksin, o tanrım saolun.. Böyle bir şey diyebilir mi? Yok.. Baştan sona saçmalık..

Bana dininle alakalı gerçekçi bir şeyler sunarsın elbet, çünkü akılsızlar tasarlamadı bunu..

Kainatın derinlerinden tasarlı olan bir kurgu var.. Bu kurguya herkes şahit ve olmasında sakınca yok.. Her zaman dilimine farklı kitaplar, farklı kurgular koyulur.. İşte bu kitaplar da bunlardır..

Derin kurgu.. İllüzyon bolcana var..

Dersen ki bir yaratıcının elbet en başta olması gerek.. Peki onun gerçekten yaratıcı olmasına gerek var mı? Belki oyun hamurudur, kendin bir parçayı koparıp başka gerçekliğe atmıştır.. Yine de tanrı değildir..

Sıfırdan yaratmak diye bir şey yok.. Kendinden bir parça koparıp bir aksiyona koymak tek mantıklı görüştür..

Yaratıcıya inanırsın, sorun değil.. Lakin dinlere biraz ara verin..
 

Geri
Yukarı