printf( din == o dini uygulayan birey ) // outputs: "false";
Din bir pakettir ve biri o paketi alır kendine göre evirir çevirirse o kendine has ayrı bir din olur ve siz bu modifiye dini orjinal pakete eşit tutarak bilime, mantığa ve aklınıza hakaret etmiş oluyorsunuz.
Asıl sıkıntı inaçtır
Size bir soru soruyorum:
- Bir şişe siyah mürekkebi beyaz duvara sıçrattım, bir de ne göreyim duvarda çok güzel bir şiir yazıyor veya o şişe mürekkep devrilip boş defterime döküldü ve bir de ne göreyim dönem ödevim defterde yazıyor.
- En basitinden aspirin ilacının reçetesinde bileşenleri ve bileşen oranları yazıyor. mesela 0.05mg demir, 0.001mg magnezyum vs vs yüz tane bileşen ve oranları yazıyor. Sonra ultra bilimci bir kişilik senin yanına geliyor ve diyor ki : "şu elindeki aspirin dediğiniz hap varya aslında nasıl oluştu biliyor musun: dün burada masanın üstünde bir kova toprak vardı, malum onun içinde bir dünya maden var, neyse efendim pencereden kedi geldi masanın üstüne çıktı kovayı yıktı suyu kovayı devirdi veee bir de ne göresin senin elindeki şu aspirin dediğin hap oluştu"
- Dün bahçede 500 tuğla, 100 torba çimento ve baya bi kum vardı, neyse yoldan geçen araba bahçeye daldı su borusunu paatlattı tuğlaları devirdi vs sonra şu gördüğün 1 katlı ev oluştu.
...örnekleri çoğaltabiliriz. Eğer bu örnekleri dem vurduğunuz övündüğünüz o bilim (!) adına ve akıl ve mantık adına kabul edebilir misiniz ?
Eğer kabul ediyorsanız "herkesin inancına saygı duyuyoruz" deyip geçer ve muhatap bile olmam. Ama eğer "elbette böyle saçmalıkları akıl mantık bilim kabul etmez" diyorsanız, ben de derim ki: hayat sahiplerinin, yani canlıların temel yapı birimi hücredir, hücrenin yapı taşı proteindir, proteinin esası aslı özü DNA dır. Dna ise, harflerin dizilmesiyle nasılki şuan okuduğunuz bu yazı meydana geliyor, Dna da 4 harften yazılan uzun ve binasını oluşturacağı canlı binasının çok çok detaylı , bir mühendis tarafından yazılabilecek plan ve projesinin maddeye dönüşmüş canlı halidir. Bir şişe mürekkepin devrilmesi nasıl ki benim basit bir dönem ödevimi bile meydana getiremiyorsa, bu C, H, N, O cansız harfleri dahi, sadece herhangi bir "Bilincini Yitirmiş" bir hayali veya göze görülen bir kavram veya varlığın, "tesadüf"ün, "doğa"nın, veya şu şu ihtimalin etkisiyle o Dna'yı o da protein'i o da hücre'yi o da bir canlı'yı meydana getiremez.
O bir katlı binanın oluşması için basit bir proje ve aklı başında gücü yerinde işten anlayan bir usta; o bir parça aspirin hapının oluşması için yılların eczacılık birikimi ve başarılı tecrübeli aklı başında bir eczacı; ve o dönem ödevimin yazılması için de saatlerce araştırma yapabilecek ve yazı yazmayı kalem tutmayı bilen aklı başında bir öğrenci gerektiği gibi; aynen öyle de, en basitinden sadece o Dna parçasının oluşması için de, daha önce hiç görülmeyen müstakbel canlıyı önceden tahayyül edip bir mühendis ve mimar tarafından yıllar süren çalışma sonunda projesinin çizilip C,H,N,O elementlerini o projeye uygun kusursuz, hatasız bir şekilde dizmek gerekmez mi ? Benim basit dönem ödevimi yazamayan "tesadüf" bey ve "doğa" hanım nerede kaldı daha önce görülmemiş bir canlının Dna'sını yapsın ?... Buna ancak bilim maskesi altında dinsizliği din olarak kabul eden insan görünümündeki vahşiler "inançları gereği" mecburen inanır.
------
Soru: Din ne işe yarar, insanın veya toplumların dine ihtiyacı var mı ?
Soruya Soru: İnsanoğlu melek midir ? Yani sadece iyi davranışlarda mı bulunabilir ? Kötülük yapma kabiliyeti yok mudur ?
Soruya Soruya Cevap: Elbette kötülük yapma özelliği de vardır, asla sadece bir melek değildir.
Asıl Soruya Cevap: Din insandaki kötü duyguları kontrol altına alma ve ilave olarak iyi duygularını besleyip canlandırmaya yarar.
Tezimize Tarihi Bir Örnek: Örneğimizde din olarak İslam'ı ele alalım. Yıl milattan sonra 500 yılları, Lokasyon arap yarımadası... Bölgede yaşayan insan türünün sosyolojik halinden örnekler:
1- Kadınlar mal olarak alınıp satılır
2- Ailenin doğan ilk çocuğu kız ise diri diri toprağa gömülür
3- Ticarette borçlar ödenmez, verilen sözler tutulmaz.
4- Birey grupları olarak da algılanabilen "kabileler" arası kan davaları overclock(haddinden fazla) durumundadır.
Örneklerin devamını tarih kitaplarına havale ederek tarih sürgümüzü 100 200 sene ileriye sürüklüyoruz ve aynı lokasyondaki insan türünün sosyal halini tekrar inceliyoruz:
1- Kadınların eşya olarak alınıp satılması "hayal ürünü" seviyesine getirilmiş, bölgedeki kadınlar eskiye göre daha belirgin sosyal bir sosyal statüye erişmiş, günümüzdeki gibi sınırsız olan kadın eş limiti 4'le sınırlanmış ve bir kadın kategorisi olan "anne"ye en üst düzeylerde saygınlık kanunlarla zorunlu kılınmıştır.
2- Kız çocuğunun utanç sebebi olması , diri diri gömülmesi gibi hissiyatlar hayal olup uçmuş ortadan kaldırılmıştır.
3- Yalan ve Doğru algıları çok belirgin bir şekilde birbirinden ayrıştırılmış, ticaret gibi sosyal yaşamın bir çok dinamikleri kanunlarla stabil hale dönüştürülmüştür.
4- Kan davası mevhumu kanunlar çerçevesinde şiddetle yasaklanmış, beyaz renkli insan türü ile siyah renkli insan türünün birbirine üstünlüğü olmadığı, bölge halkı olan arap ırkına mensup olanın arap olmayana kesinlikle herhangi bir üstünlüğü olmadığı keskin hatlarla tesbit ettirilmiştir.
Zaten tarih boyunca huzursuzluğun asıl kaynağı; üst tabaka ile alt tabaka arasındaki adaletsizlik, zengin ile fakir arasındaki dengesizlik ve güçlü ile zayıf arasındaki geçimsizlik olmuştur. Yukarıdaki örneğimizde köklü sosyolojik değişim sonucunda bölgede oluşan ortamda aslen bu saydığımız huzursuzluk kaynaklarının eritilip, huzur kaynaklarına çevirilmiş olduğunu görebilmekteyiz.
Bölgedeki bu tarihi değişime parlak bir örnek olarak verilen bir bireyi biz de tutup kaldırıyoruz, elimize alıp inceliyoruz.
Birey Adı: Ömer bin Hattab ( Hz. Ömer RA )
Değişim: Eskiden kızını diri diri gömmüş ve bu hazin sahneyi icra ederken gözlerini bile yaşartmayan bir vicdan sahibi bir birey , bu tarihi değişim sonucunda gördüğü bir karıncayı bile rahatsız etmeye vicdanı müsaade edemiyor, ve ileride bölgenin idarecisi konumuna geçtiğinde şu sözleri (“Fırat kenarında bir kurt bir koyunu kapsa korkarım ki kıyamet gününde onun bile hesabı Ömer’den sorulur!” ) söyleyerek vicdanındaki zulum duygularının eriyip merhamet ve adalet duygularının nasıl da beslenip canlandığına örnek teşkil ediyor.
Soru: Bu derece, duygulardaki köklü değişimin amiline nedir peki ?
Cevap: O zamandaki düşmanları tarafından olduğu gibi ve günümüze kadan uzanan ve dost ve düşman tarafında görülen tarihçilerin de ortak kanaatiyle lakabı "Muhammed-ül Emin !" (yani: Doğru sözlü ve dürüstlüğünde şüphemiz olmayan Muhammed ) olan bir insan. Sadece basit, yetim, yanlız başına bir insan. Dürüstlüğü ile tanınıyor. Bir gün bir iddia da bulunuyor. Başta yakın akrabaları olmak üzere bütün bölge bireyleri ona karşı hücum ediyor. Fakir ve sahipsiz bu bireyin uzun işkence yılları , zamanla netice vermeye , ve ortaya koyduğu iddiası bölge insanlarının kalblerinde hayat bulmaya başlıyor, bir kaç kişiden ibaret olan dostları zamanla bölgeye hakim oluyor ve yukarıda bahsettiğimiz sosyolojik devrim amacına ulaşıyor.
Soru: Peki neydi bu basit insanın iddaası ?
Cevap: Kendisi, gücü, nüfüzu, maddi zenginliğinin minimum olmasının tam aksine iddaası sadece bölge halkının değil tüm yer yüzü insanlarının sadece görünen hayattaki bireysel ve toplumsal denge , adalet , huzur ve saadetini kapsamıyor, görünen hayatından sonra milyonlar sene sürecek gerçek bir hayatın başlayacağını ve bu gerçek hayatın saadetini temin edeceğini kendinden hiç şüphe duymadan iddaa ediyor dava ediyordu.
Ve işin en garip tarafı ise, yukarıdaki tarihi değişimde de görüldüğü üzere, davasının ilk kanadını kazanmış olmasıdır.
Peki bu kadar "cevap" üzerine bir "soru" da ben soruyorum: Bu Muhammed-ül Emin (ASM) denilen zatın o zamanda yaptığı devrimine, köklü değişikliğine harika diyoruz. Acaba, modernliğin zirve yapmış olduğu, teknolojinin sınırları deldiği bu zamanın yüzlerce bilim adamını, pedagogunu, sosyolojistini, filozofunu övündükleri bütün imkanlarını da arkalarına alarak o zamana (500lü yıllara) , o vahşet ve zulüm bölgesine, arap yarım adasına gönderelim ve orada pek uzun zamanlarda o vahşileri ıslah için çalışsınlar. O Muhammed-ül Emin (ASM) diye çağırılan basit insanın bir senede elde ettiği başarıya bu insanlar elli senede ulaşabilirler mi ?
Netice
"Din" bireysel olduğu kadar toplumsal hayatın da hayatı, esas denge aracı, motoru ve enerji kaynağıdır. Ve biz anadolu insanın yeniden dirilmesi de dinin dirilmesiyle olur.