Farklı zevklerimiz olabilir de sizin kesin konuşmanızdan dolayı böyle cevaplar verdim. 200 saat oynamanıza rağmen beğenmediyseniz şaşırmaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Yine de en azından Dost Kayaoğlu'nun inceleme videosunu izlemenizi tavsiye ederim.
Benim başta kesin konuşma sebebim konunun açılış şekli ve ilk sayfalardaki garip tartışmalar. 100 saatlik bir açık dünya oyununun, 12-20 saatlik bir yarı açık - kapalı dünya macera oyunuyla hikaye açısından doğrudan karşılaştırılması pek doğru değil zaten. RDR2'nin bu konudaki asıl muhattabı Witcher 3 gibi oyunlar olmalı. Çünkü kısa süreli, kapalı oyunlarda hikaye anlatmak, oyuncuyu etkilemek daha kolay.
Sizin için incelemeyi de izledim. Ana görevleri beğenme kısmı hariç zaten katıldığım ve her RDR2 konusunda da az çok söylediğim şeyler. Açık dünya, detaylar, gerçekçilik, etkileşimler muhteşem bir seviyede RDR2'de. Yan hikayelerin bazıları yine çok güzel, hatta yan görevler hikaye ve karakterler açısından ana görevlerden çok daha kaliteli bence. Özellikle Arthur ve Sadie çok güzel işlenmiş karakterler, ama kalan karakterler için aynı şeyi düşünmüyorum mesela. Sadie ile beraber yapılan yan görevler mükemmel bir karakter gelişimi içeriyor, keşke başka karakterlerle de benzer detaylı görevler olsaydı.
Ana görevler hakkında "çeşitli, sıkıcı değil" demiş Dost Bey. Çeşitliliğe katılıyorum, gerçekten farklı farklı atmosferlerde farklı şeyler yaptırıyor oyun size. Bunu sıkıcı bulmayan insanlar da olacaktır. Ben daha çok hikaye ağırlıklı ana görevler sevdiğim için, yapılan şeyin farklı olması bana yetmiyor örneğin. Yani o ana görevin mutlaka bir hikaye anlatıyor, bir his oluşturuyor, bir karakter gelişimine olanak sağlıyor olması lazım. Bana kalırsa bu tip hikaye açısından kaliteli ana görev sayısı çok az, sadece size görevlerle keyifli zaman geçirten bir oyun RDR2. Yani ortada bir ana hikaye var, oynatıyor da kendini, ama muadili Witcher 3 ile karşılaştırdığımda ana hikaye oldukça tekdüze senaryo açısından. Aksiyon var, keyif var, ama senaryo doluluğu yetersiz. RDR2 bence Arthur'un çok iyi bir karakter oluşundan, ve hikayenin dramatik bitişinden kurtarıyor bu olayı. Ben de hikayenin sonunda çok fena duygulandım, ağladım, şarkıları açıp açıp dinlerim hala. Ama o noktaya gelene kadar da canımın çıktığını iyi bilirim. Çünkü bana göre ana hikayenin sonuna kadar sadece çalıp çırpıp adam öldürüyoruz, pek hikayesi farklı veya ilgi çekici bir şeyler yok. Oyun sonlarına doğru açılıp Arthur'un iç dünyasını incelemeye başlayınca etkili hale geliyor, ama bu noktaya kadar saatlerce simülasyon oynuyorsunuz. Kötü bir şey değil bu elbette, yaptığı işi çok iyi ve keyifli yapıyor çünkü. Ama herkes de oturup 60-100 saat at sür, adam vur, avlan gibi simülasyon işlerden keyif almıyor maalesef. Umarım açıklayabilmişimdir derdimi.