Nasıl bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz?

  • Konuyu başlatan VP67
  • Başlangıç Tarihi
  • Mesaj 315
  • Görüntüleme 13B
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Hürufu Mukatta mucize değil tam bir saçmalıktır.
Sizin sübjektif görüşünüzdür bu. Siz Arapça dilbilim uzmanı mısınız ki, onun bir saçmalık olduğunu iddia edebiliyorsunuz?
Hürufu Mukatta'nın anlaşılması için tek başına Kabala yeterli olur.
Bu iddianızın temelsizdir. Bu konuda bir uzmanlığınız var mı da bunu iddia edebiliyorsunuz? Ciddi bir araştırma varsa buyrun söyleyin de inceleyelim.
Bunun yarısı Tevrat ve Avesta'dan alınmış.
Kur'an kitabından önceki zamanlarda o zamanki elçilere de çeşitli sayfalar gönderilmişti. Kur'an ise elbette aynı kaynaktan geldiğine göre benzer konulardan bahsedilmiş olması gayet mümkün ve doğalken, bozulmuş olan Tevrat, Avesta ve İncil'dekilere benzer bazı kısımların görülmesi sizi yanıltmıştır. Çünkü bu kitapların da aynı şekilde kendilerinden önceki kitap ve sayfalardan benzer bölümleri taşıması gayet mümkün ve doğaldır. Fakat Kur'an kitabı en son gönderilen kitap olduğu için öncekiler iptal olmuştur. Din baştan beri tektir, Allah'ın varlığı ve tek olması savunulmuştur. İlk gönderilen sayfalardan son gönderilen kitaba kadar sonrakilerin öncekilerden benzer bölümler taşıması gayet beklenir, mümkün ve doğal bir gidişattır, çünkü kaynak aynıdır: Allah! Burada hiçbir mantıksızlık yoktur ama siz son kitabın Tevrat ve Avesta'dan alıntı olduğunu zannetmektesiniz.
Allah o kadar yüce de büyükte niye insanlığa dişe dokunur bir söz söylememiş. Kuranda orijinal olan bir tane ayet yok. Hocam ben sizin aksine bir çok kutsal kitabı defaatle okudum ve şuna eminim ki içlerinde en çelişki barından, en acımasız olan Kuranın kendi.
Söylediği sözler, Onun var ve tek olduğu, insanları başıboş ve amaçsız yaratmadığı, hayatta iken uymaları gereken emir ve yasaklar ile hayattan sonra ne olacağı ile ilgilidir. Özellikle hayattan sonra ne olacağı hayatta iken yapılanlara bağlı olduğu için insanlar açısından hayattan sonraki canları için son derece önemli, dokunur ve acıtır sözler söylemiştir, çünkü herkes sadece bir kez hayatta kalacak ve dönüşü olmayan hayattan sonraki evreye geçecektir. Bu sözleri dişe dokunmuyor mu acaba, yâni önem taşımıyor mu acaba? Sizi daha başka nasıl ikaz etseydi acaba? Kur'an kitabında orijinal bir ayet olmadığı iddianız tamamen geçersiz ve temelsizdir. "Kopyala-yapıştır" yapılmadı her halde, elbetteki hepsi orijinaldir yâni elçinin dili aracılığıyla duyurulmuş, ezbere alınmış ve ölümünden sonra da yazıya geçirilmiştir. Siz nevzuhur bir allame-i cihan mısınız ve hangi donanım ve yetki ile hangi uzmanlıkla o kitapta bir tane orijinal ayet yok diyebiliyorsunuz? O zamanki Arapça diline ne kadar hâkimsiniz ve nasıl bir uzmanlığınız var da onun çelişki barındırdığı ve acımasız olduğu gibi garip sonuçlar elde edebiliyorsunuz?
Kendi kendini çürütüyorsun başka bir şey değil! Biz size kuranı açık bir Arapça olarak indirdik diyen Allah'ın kitabındaki bir çok kelimesi Arapça değil zaten. Nebatice, Habeşçe, Süryanice hatta eski yunanca dahil bir çok dilden alıntılar vardır
Kendi fikrimi çürüttüğüm iddianızın kendisi çürük olmasın? Her dilde başka dillerden gelen kelimeler olabildiği eskiden beri bilinen bir şey değil midir? Arap edebiyatı tarihçilerinin belirttiği gibi kitaptaki Arapça'nın anlaşılır ama farklı bir üslup taşıması ve bazı kişilerin bazı ayetlerin anlamlarını bu yüzden elçiye danışılabileceği ihtimali size niye garip geliyor?
Tepkisel davranmanız, hatalı değerlendirmelerinizden kaynaklanıyor gibidir.
Bu kadar güzel bir evrenin nasıl olduğunu tam olarak bilemiyorken onu yaratılmış gibi düşünmek sallamaktan başka bir şey değildir. 50 sene boşa yaşadın, insanlar bu gerçeği kabul etmedikleri için ölümden sonraki hayat saftsatasını çıkardı.
Dostum Evreni sizin zannettiğiniz gibi yaratılmamış olarak düşünmek de, tıpkı sizin ifadenizle sallamaktan başka bir şey olmasın sakın? Ölümden sonraki hayat daha doğrusu hayattan sonrası için hiç bir bilimsel veri elde etmen teknik olarak mümkün değilken safsata olarak nitelemen ne kadar mantıklı acaba? Fizik ötesi için bir veri elde edilemeyeceği için o halde yoktur sonucuna varmak kesinlikle yanlış bir çıkarımdır.

Size fizik ötesi olduğu halde yok diyemeyeceğin ama varlığını da fiziksel olarak kanıtlayamayacağın bir varlık olarak tek başına insan kişiliği veya bilincini örnek vermek istiyorum. Ünlü filozof R. Descartes'in meşhur "Düşünüyorum öyleyse varım." sözünü umarım duymuşsunuzdur. Düşünen o varlık, insanın maddî yapısı olan vücudu değil madde ve enerji ötesi soyut bir varlık olan ve dilbilgisinde "Ben" zamiri olarak bilinen varlık yâni insanın kişiliği ve bilincidir. "Ben" zamiri, hem hiçbir fiziksel ölçüm ile izole edilip incelenemeyen ve bu yüzden de hakkında bir teori oluşturulamayan soyut bir varlıktır yâni fizik ötesidir, hem de var olmadığı söylenemeyeceği için aslında gerçek bir varlıktır. İşte bu yüzden İsa'dan önce 384-322 arasında yaşamış olan ünlü filozof Aristo da insanın madde ve ruh olarak iki bileşenden oluştuğu dile getirmiştir. Filozof R. Descartes de benzer görüştedir. Gördüğünüz bir insanın kişiliği ve bilincinin olmadığını söyleyemezsiniz, çünkü var olduğunu bilmektesiniz. Gördüğünüz bir insanın vücudu maddesel bir varlıktır ve canlı olduğu için de biyoelektriksel enerji üretmekte ve bununla hareket etmektedir. Aslında insan vücudu, duyu organları ile ortama uyum sağlayan çok değerli bir maddî varlıktır. Ama onun diğer bileşeni olan ve muhatap aldığımız kişiliği yâni bilinci ise madde ötesi bir varlıktır çünkü onun madde veya enerji formunda olmadığı açıktır. İnsanın vücut anatomi atlası vardır çünkü insan vücudu, gövde-organ-doku-hücre-molekül-atom-atom çekirdeği-kuark sıralaması ile temel yapıtaşlarına kadar indirgenebilir. Fakat insan kişiliği veya bilinci için böyle bir indirgeme işlemi yapılamaz çünkü o ne madde formundadır ne de enerji formunda olup kuantum denilen enerji formundaki temel yapıtaşlarına indirgenemez.

Sizin vücudunuz madde ve enerji formunda canlı gerçek bir varlıktır. "Ben" dediğiniz kişiliğiniz, bilinciniz ise aslında ne madde ne de enerji formunda olmadığı halde yâni hakkında hiçbir fiziksel gözlem ve ölçüm ile veri elde edilemeyeceği hâlde kesinlikle vardır. Demek ki, genel olarak fizik ötesi olan bir varlık için elde veri olmadığına göre yoktur demek, kesinlikle yanlış bir çıkarımdır. İşte tam da bu yüzden hayattan sonrası için safsata olduğu görüşü geçersiz hâle gelmiştir 😃
 
Son düzenleme:
Bak diğer mesajıma cevap vermedin dostum. Kuranın evrensel olduğunu nereden çıkarıyorsun? Eşini döv bakalım dövebiliyor musun? Cariye al bakalım alabiliyor musun? Eşinin üzerine kuma getir bakalım getirebiliyor musun? Nonteist'lere (müşrik) savaş aç bakalım açabiliyor musun? Nasıl evrensel oluyor bu din şimdi? Bak güzel kardeşim kulaktan dolma bilgilerle din olmuyor. Ben sorgusuz sualsiz yıllarca 5 vakit namaz kıldım, orucumu hiç aksatmadım. Ama ben Kuranı okuduğumda dinden soğudum ve araştırmaya başladım. Senin dinin bildiğin gibi bir din değil sana o kadar söylüyorum. Eğer ki bir konuyu savunacaksan ya adam gibi öğren ya da hiç savunma. Bana İslam ile ilgili vereceğin her bilginin tezini %100 şekilde çürütürüm. Çünkü evrensel değil. Ayrıca bilim ile ilgili onlarca çelişkilerini daha saymıyorum!
Kendine göre çürütürsün, hiç inanmayan ya da dini İslam dışında başka bir din olan insanlarda kuran okuduktan sonra Müslüman olabiliyor demek ki anlamadan anlamaya okumadan okumaya fark var, yıllarca sorgusuz sualsiz namaz kıldığını oruc tuttuğunu söylüyorsun bu söylediğinle zaten kendinde ters düşüyorsun, kuran oku ile başlar ve Allah sürekli insana akıl verdiğini ve düşünmesi gerektiğini öğütler sen hiç sorgulamadan dümdüz Müslümanlık yaptıysan zaten yanlış yapmışsın. Birine senin dinin bildiğin gibi değil demek çok abes, yani bu demek oluyor ki milyonlarca Müslüman yanlış biliyor herşeyin en iyisini sen biliyorsun, bu kadar kibirle hasta olursun dikkat et kendine. Sana bir örnek vereyim ben bir zaman abdestliyken kadına dokunmak heleki kendi ailenden bile olsa anne kız kardeş vesaire neden abdesti bozuyor diye kendimi yiyip bitiriyordum bize öyle anlatmışlar öyle Tembihlemişlerdi, kendi kendime diyordum ki yahu arkadaş kadın da sonuçta bir insan niye böyle birşey olsun merak ettim açtım kuranda o kısmı okudum Türkçe meal olarak orada da dokunmak geçiyordu, iyice araştırdım arapça sözlükler anlamlar tüm tasfirler vesaire, söz konusu dokunmak kelimesi Arapça'da cinsel münasebet anlamına geliyor, surede bu lems olarak geçer. Yani bana mantıksız gelen şeyi bu tasfirle öğrenip mantıklı cevabı bulmuştum. Bu sadece bir örnek bunun gibi yüzlercesi binlercesi çıkar, hani sürekli böyle büyütüldük böyle öğretildi diye söylüyorsunuz ya işte ondan diyorum din konusunda öğretilene değil aklının gösterdiğine gideceksin.
 
Dinler yalan ise biz öldükten sonra ne olacak ? Herşey bitecekmi ???
Dostum din bir yalan değildir ve asıl amacı bilimsel bilgi ile erişilmesi mümkün olmayan hayattan sonrası için sizi uyarmaktır. O uyarıyı bilimsel bilgi yapamaz çünkü bir veri elde etmesi imkânsızdır. Dinin gönderilme sebebi tam da budur. Din, Hayattan sonra başka bir yaşantı evresi olduğunu ve orada asla görmek ve gitmek istemeyeceğiniz bir yer ile tam tersi ikinci bir yerin var olacağını ve neler yapmanız veya yapmamanız gerektiğini size bildiren bir rehberdir. Rehberi kullanarak ikinci yere gitmeye çalışmak sonsuz huzur, kullanmayarak birinci yere gitmek sonsuz mutsuzluk getirecektir. Tercihinizi hayatta yapmalısınız, çünkü hayattan sonrasında bu hiç mümkün olamayacaktır.
Bu dediğiniz şey İslam ile çelişmiyor mu? İnsanın yaratılış amacı sınava tabii tutulmak ve Allah'a iman etmek değil mi? Eğer öyleyse, dinin bazı kişilere ulaşmaması çelişki değil mi?
Değildir, en basitinden aklî hastalığı olan insanlar yâni akıl hastalığı olan zihinsel engelli denilen kişiler böyle bir sınava tutulamaz mesela. Çünkü din, aklı olanlar için geçerlidir.
Bak diğer mesajıma cevap vermedin dostum. Kuranın evrensel olduğunu nereden çıkarıyorsun? Eşini döv bakalım dövebiliyor musun? Cariye al bakalım alabiliyor musun? Eşinin üzerine kuma getir bakalım getirebiliyor musun? Nonteist'lere (müşrik) savaş aç bakalım açabiliyor musun? Nasıl evrensel oluyor bu din şimdi? Bak güzel kardeşim kulaktan dolma bilgilerle din olmuyor. Ben sorgusuz sualsiz yıllarca 5 vakit namaz kıldım, orucumu hiç aksatmadım. Ama ben Kuranı okuduğumda dinden soğudum ve araştırmaya başladım. Senin dinin bildiğin gibi bir din değil sana o kadar söylüyorum. Eğer ki bir konuyu savunacaksan ya adam gibi öğren ya da hiç savunma. Bana İslam ile ilgili vereceğin her bilginin tezini %100 şekilde çürütürüm. Çünkü evrensel değil. Ayrıca bilim ile ilgili onlarca çelişkilerini daha saymıyorum!
Aslında evrensel kelimesi yerine son kitaplı din ilan edildikten sonra herkes için geçerlidir denilebileceğini bilmek yeterlidir. Umarım neo-emevi destekçilerine veya diğer din tüccarı dincilere haklı olarak kızgınlık duymanız, asıl meselenin öncelikle tevhid denilen ilkeyi kabûl etmek olduğunu anlamanızı engelleyen sebep değildir.
Din, hayattan sonrası bilinemeyeceği için gönderildi ve size tercih yapma şansı verildi.
 
Son düzenleme:
Kendine göre çürütürsün, hiç inanmayan ya da dini İslam dışında başka bir din olan insanlarda kuran okuduktan sonra Müslüman olabiliyor demek ki anlamadan anlamaya okumadan okumaya fark var, yıllarca sorgusuz sualsiz namaz kıldığını oruc tuttuğunu söylüyorsun bu söylediğinle zaten kendinde ters düşüyorsun, kuran oku ile başlar ve Allah sürekli insana akıl verdiğini ve düşünmesi gerektiğini öğütler sen hiç sorgulamadan dümdüz Müslümanlık yaptıysan zaten yanlış yapmışsın. Birine senin dinin bildiğin gibi değil demek çok abes, yani bu demek oluyor ki milyonlarca Müslüman yanlış biliyor herşeyin en iyisini sen biliyorsun, bu kadar kibirle hasta olursun dikkat et kendine. Sana bir örnek vereyim ben bir zaman abdestliyken kadına dokunmak heleki kendi ailenden bile olsa anne kız kardeş vesaire neden abdesti bozuyor diye kendimi yiyip bitiriyordum bize öyle anlatmışlar öyle Tembihlemişlerdi, kendi kendime diyordum ki yahu arkadaş kadın da sonuçta bir insan niye böyle birşey olsun merak ettim açtım kuranda o kısmı okudum Türkçe meal olarak orada da dokunmak geçiyordu, iyice araştırdım arapça sözlükler anlamlar tüm tasfirler vesaire, söz konusu dokunmak kelimesi Arapça'da cinsel münasebet anlamına geliyor, surede bu lems olarak geçer. Yani bana mantıksız gelen şeyi bu tasfirle öğrenip mantıklı cevabı bulmuştum. Bu sadece bir örnek bunun gibi yüzlercesi binlercesi çıkar, hani sürekli böyle büyütüldük böyle öğretildi diye söylüyorsunuz ya işte ondan diyorum din konusunda öğretilene değil aklının gösterdiğine gideceksin.
Kulaktan dolma din pazarlama vol. bilmem kaç. Bahsettiğin "OKU" senin bildiğin oku manasında değil. İngilizce ki "Recive" gibi iletmek, öğrendiğin gibi aktar manasında "OKU", yani sana öğrettiğimiz gibi aktar manasında. Tüm insanlığa bir sesleniş değil. Ben Arap gramatiği de çalıştım dostum. Sen günümüz Müslümanlarının açıp Kuran okuduğunu mu sanıyorsun? Yoksa şu lafı daha mı çok duyuyorsun; "Kuranı Arapça okumadıktan sonra sevabı yok" ya da "Kuran Türkçeye tam çevrilemiyor." Biz bu ekol ile büyüdüğümüz için Kuran okuyup, kendimiz anlamdırmaktan korktuğumuz için Kuran okumadık. Gelmiş 3 kuruşluk din bilginle mesaj atıyorsun. "Tasvir" ile "Tefsir'i" ayırt etmekten acizsin din pazarlamaya çalışıyorsun. Sen git önce inandığın dinin kitabını oku, öyle gel. Bu islamafobi bende bir günde oluşmadı. Abdestli kardeşe dokunma meselesi zaten saçmalık. Senin dediğin kural, kitapta geçmez Şafii'nin uydurmasından başka bir şey değil. Bundan sonra acımıyorum arkadaş din pazarlamaya çalışan herkesin gözüne bu dinin tarihinin geçtiğini sokacağım, sokacağım ki anlasınlar. Öyle bedava Müslümanlık yok. Ya dininizi adam gibi öğrenip araştırıp öyle savunacaksınız, ya da kusru ve kabahati ile kabullenip ibadete devam edeceksiniz.
Dostum din bir yalan değildir ve asıl amacı bilimsel bilgi ile erişilmesi mümkün olmayan hayattan sonrası için sizi uyarmaktır. O uyarıyı bilimsel bilgi yapamaz çünkü bir veri elde etmesi imkânsızdır. Dinin gönderilme sebebi tam da budur. Din, Hayattan sonra başka bir yaşantı evresi olduğunu ve orada asla görmek ve gitmek istemeyeceğiniz bir yer ile tam tersi ikinci bir yerin var olacağını ve neler yapmanız veya yapmamanız gerektiğini size bildiren bir rehberdir. Rehberi kullanarak ikinci yere gitmeye çalışmak sonsuz huzur, kullanmayarak birinci yere gitmek sonsuz mutsuzluk getirecektir. Tercihinizi hayatta yapmalısınız, çünkü hayattan sonrasında bu hiç mümkün olamayacaktır.

Değildir, en basitinden aklî hastalığı olan insanlar yâni akıl hastalığı olan zihinsel engelli denilen kişiler böyle bir sınava tutulamaz mesela. Çünkü din, aklı olanlar için geçerlidir.

Aslında evrensel kelimesi yerine son kitaplı din ilan edildikten sonra herkes için geçerlidir denilebileceğini bilmek yeterlidir. Umarım neo-emevi destekçilerine veya diğer din tüccarı dincilere haklı olarak kızgınlık duymanız, asıl meselenin öncelikle tevhid denilen ilkeyi kabûl etmek olduğunu anlamanızı engelleyen sebep değildir.
Din, hayattan sonrası bilinemeyeceği için gönderildi ve size tercih yapma şansı verildi.
Dinde tercih hakkı yoktur dayatma vardır. İslam tarihi günümüzde fazlasıyla sansürlü zaten. Göze hoş gelmesi için bir çok şey saklanıp anlatılmıyor. Dinden soğumak, tiksinmek taraf tutmaya gerek yok. Güvendiğiniz kaynak Tecrid-i Sarih okunsa dahi dinden çıkmak için başlıca sebeptir.
Sizin sübjektif görüşünüzdür bu. Siz Arapça dilbilim uzmanı mısınız ki, onun bir saçmalık olduğunu iddia edebiliyorsunuz?
Bu iddianızın temelsizdir. Bu konuda bir uzmanlığınız var mı da bunu iddia edebiliyorsunuz? Ciddi bir araştırma varsa buyrun söyleyin de inceleyelim.
Kur'an kitabından önceki zamanlarda o zamanki elçilere de çeşitli sayfalar gönderilmişti. Kur'an ise elbette aynı kaynaktan geldiğine göre benzer konulardan bahsedilmiş olması gayet mümkün ve doğalken, bozulmuş olan Tevrat, Avesta ve İncil'dekilere benzer bazı kısımların görülmesi sizi yanıltmıştır. Çünkü bu kitapların da aynı şekilde kendilerinden önceki kitap ve sayfalardan benzer bölümleri taşıması gayet mümkün ve doğaldır. Fakat Kur'an kitabı en son gönderilen kitap olduğu için öncekiler iptal olmuştur. Din baştan beri tektir, Allah'ın varlığı ve tek olması savunulmuştur. İlk gönderilen sayfalardan son gönderilen kitaba kadar sonrakilerin öncekilerden benzer bölümler taşıması gayet beklenir, mümkün ve doğal bir gidişattır, çünkü kaynak aynıdır: Allah! Burada hiçbir mantıksızlık yoktur ama siz son kitabın Tevrat ve Avesta'dan alıntı olduğunu zannetmektesiniz.

Kendi fikrimi çürüttüğüm iddianızın kendisi çürük olmasın? Her dilde başka dillerden gelen kelimeler olabildiği eskiden beri bilinen bir şey değil midir? Arap edebiyatı tarihçilerinin belirttiği gibi kitaptaki Arapça'nın anlaşılır ama farklı bir üslup taşıması ve bazı kişilerin bazı ayetlerin anlamlarını bu yüzden elçiye danışılabileceği ihtimali size niye garip geliyor?
Tepkisel davranmanız, hatalı değerlendirmelerinizden kaynaklanıyor gibidir.
Araştırmalarım eleştirel akla yatkındır İslamcı kafanızı yormak istemem. Ayrıca Hürufu Mukatta'yı anlamak için Arap dil bilimcisi olmak gerekmez, onlar sadece temsili harflerdir. Avesta'da Allahın kitabı değil, benzerlikler olması kabul edilemez, ayrıca aynı kaynaktan geldiğini nereden biliyorsunuz? Bozuldu diyerek diğer kutsal kitaplara iftiralar atarak, savaşlar çıkarıp, yağmacılık yaptınız nesini savunuyorsunuz? Tevrat'ın temeli Kuranın aslından daha az çelişki barındırır, hangi kitabın doğru olduğunu sen nereden biliyorsun da konuşuyorsun? Belki Zerdüştlük gerçek dindi belki Yahudilik tek doğru dindi sen nasıl bu kadar eminsin? Eminsin çünkü Kuranını okumadın. İçindekilerden İslam tarihinden bir habersin konuşuyorsun. Son kitap olması neyi değiştiriyor? Müslümanlıktan sonra Mormonlar geldi, kim diyebilir Mormonlar yalan söylüyor? Aynı dinin ekolünden gelen onlar. Muhammed ile Joseph Smith'i birbirinden ayıran nedir?
 
Son düzenleme:
Dostum evreni sizin zannettiğiniz gibi yaratılmamış olarak düşünmek de, tıpkı sizin ifadenizle sallamaktan başka bir şey olmasın sakın? Ölümden sonraki hayat daha doğrusu hayattan sonrası için hiçbir bilimsel veri elde etmen teknik olarak mümkün değilken safsata olarak nitelemen ne kadar mantıklı acaba? Fizik ötesi için bir veri elde edilemeyeceği için o halde yoktur sonucuna varmak kesinlikle yanlış bir çıkarımdır.

Elde olan verilere bakarak öne sürülen bir şey ile hiçbir gerçekliği olmayan 3-5 ne idiği belirsiz şahısların ortaya attığı sözde yaratıcı. Bilemiyorum çünkü dip noktaya kadar ulaşacak kadar gelişmedik, gelişsyedik bu kadar inanç nasıl çıkabilirdi ki?
2. dediğinize gelirsem bilinçden bahsetmişsiniz, bilinç fizik ötesi mi? Bknz: Serebral korteks Bilinç Nedir?

Ayrıca diyelim ki dediğiniz gibi, bu ölümden sonraki dirilmenin vb. diğer şeylerin bir açıklaması olmuyor bence.

Açıkçası pek tartışılcak bir şey olduğunu görmüyorum, her şey apaçık ortada. Görmek isteyen istediğini seçip görüyor zaten buradaki boş diyaloğumun ikimiz içinde bir manaya gelmediğini çok iyi biliyorum.
 
Sorun niye yarattığını bilmemem değil, madem yaratmaya ihtiyacı yok niye yaratmaya karar verdi? Algılayamadığınız şey şu; tanrının beni yaratmazsa var olamayacağını veya büyük sorunlar yaşayacağını söylemiyorum, zamandan bağımsız sonsuz kuvvetli bir tanrı neden hiç ihtiyacı yokken seni beni yarattı diyorum. Madem ihtiyacı yoktu niye yarattı?

".. anlamayacaksam* beni niye yarattı?...." şeklinde olacak. Önceki mesajları okuyabilirsin anlamak istersen.

Tanrının özerk ve ihtiyaç sahibi olmadığını söylemişsin, bin kere sorup cevap alamadığım soruyu bir kere daha sorayım. Tanrı ihtiyaç sahibi değilse kendi sonsuzluğunda bir anlam ifade etmeyecek seni beni niye yarattı? Tanrı sadece bilmediğimiz boşlukları doldurmak için ortaya atılmış bir düşüncedir.
Öncelikle tanım gereği Tanrı veya kendisinin kitabında bildirdiği özel adı ile Allah, yaratılmamıştır ve hep vardır. Sonradan var olmuş olabileceği itirazı geçersizdir çünkü bu zaten başlangıç tanımına aykırıdır. Kendisi hakkında Kendisinin bildirdiği ise, ne Kendisinin başka bir şeyden meydana geldiği ne de Kendisinden başka bir şeyin meydana geldiğidir. Ayrıca Kendisinin, mekânın mekânı olduğunu da bildirmiştir. O, Kendi Kendine var olan ve yanında Kendine denk başka bir varlığın olmadığı çünkü zaten Onun yanı denilebilecek bir mekânın var olmadığı, öncesi ve sonrası olmayan ve varlık alanı Kendi varlığından ibaret olan TEKtir.

Bu doğaüstü TEK varlığın sahip olduğu bilgi ve eylem alanı için klasik mantıksal çıkarım yöntemlerini kullanmak hatalı ve geçersiz sonuçlar üretebilir. İnsanlar için geçerli birçok oluş ve eylem onun için geçersizdir. En basitinden Onun gidebileceği bir yer yoktur. Onun yemesi içmesi yoktur. Böyle doğaüstü bir varlık, bilmek eyleminini gerçekleştiren ilk bilinçtir. Onun müthiş yalnızlığını düşünebiliyor musunuz? Üstelik belki de cevabını veremediği tek sorunun, Kendisinin neden var olduğu sorusu olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Nedensellik ilkesi geçerli olmadığı için neden sorusunun sorulamaması yâni sorulsa bile bir anlam taşımaması, taşıyamaması kadar bilinemez bir gerçeklik, sizce de doğaüstü bir durum değil midir? Böyle doğaüstü bir varlığın belki de tek istediği şey sadece bilinmek olamaz mı? Sizin ihtiyaç dediğiniz şey bu olabilir. Buna ihtiyaç duyması, Onun tercih edebileceği özgür seçimlerinden birisi olabilir ve Onun bir noksanlık taşıdığı anlamında düşünülemez. Peki Onu bilecek başka bir denk varlık var mı? Olmadığını belirtmiştim.

O zaman Onun bilinmek için tek seçeneği, anladığımız kadarıyla Onu bilecek başka akıllı varlıkları hiç yoktan var etmesi yâni yaratmasıdır. Öyle anlıyoruz ki, Onun bizim nasıl oduğunu teknik olarak bilemeyeceğimiz, çözemeyeceğimiz bir yoktan var etme yeterliliği var. Bunun nasıl olduğunu ne bilmemiz ne de anlamamız teknik olarak mümkün değil, bu sadece zorunlu olarak ulaşılan mantıksal bir çıkarımdır. Fakat dinin dolaylı bazı kaynaklarında, "Ben, gizli bir hâzine idim, bilinmeyi istedim ve varlıkları yarattım" ifadesini kullandığı belirtilir. Buradaki hâzine, altın, mücevher falan değil, bilinebilir veya bilinemez bilgiler ve eylemler evreni denilebilecek ultra-kompleks bir soyut varlıklar toplamı olarak düşünülebilir. Kendisi ayrıca kitabında akıllı varlıkları kendine ibadet etmeleri yâni bilmeleri için yarattığını ifade etmektedir. Fakat akıllı varlıkların Onu bilmesi doğrudan değil ancak dolaylı olarak mümkün olacağı için bilmek kelimesi, inanmak kelimesi ile dolaylı olarak mümkün olacaktır.

Sonuç olarak akıllı varlıkları yaratmış olması Onun için bir anlam ifade etmiyor değil tam tersine ediyor, çünkü bu akıllı varlıklar Onun varlık ve tekliğine inanarak, Onun bilinmek isteğini kısmen yerine getirmiş oluyorlar. Çünkü gerçek anlamda Onu yine sadece, O bilebilir.

Tanrı bilmediğimiz hangi boşlukları doldurmak için ortaya atılmış bir düşünce olabilir ki? O boşluklar acaba nelerdir sizce, bir anlasaydık keşke?
 
Elde olan verilere bakarak öne sürülen bir şey ile hiçbir gerçekliği olmayan 3-5 ne idiği belirsiz şahısların ortaya attığı sözde yaratıcı. Bilemiyorum çünkü dip noktaya kadar ulaşacak kadar gelişmedik, gelişsyedik bu kadar inanç nasıl çıkabilirdi ki?
2. dediğinize gelirsem bilinçden bahsetmişsiniz, bilinç fizik ötesi mi? Bknz: Serebral korteks Bilinç Nedir?

Ayrıca diyelim ki dediğiniz gibi, bu ölümden sonraki dirilmenin vb. diğer şeylerin bir açıklaması olmuyor bence.

Açıkçası pek tartışılcak bir şey olduğunu görmüyorum, her şey apaçık ortada. Görmek isteyen istediğini seçip görüyor zaten buradaki boş diyaloğumun ikimiz içinde bir manaya gelmediğini çok iyi biliyorum.

Biz yaratıcıyı peygamberden öğreniyoruz. Peygamber Allah var, bu Kuran'da Allah'ın kitabı diyorsa eğer, ya doğru söylüyordur, ya yalan söylüyordur. Eğer doğru söylüyorsa zaten mesele yok. Ama bir konuyu ele alırken çok kapsamlı düşünerek araştırmak lazım. Eğer yalan söylüyorsa neden yalan söylesin? Ya insanları sizin de dediğiniz gibi toplu bir arada tutmak için, ya da gaipten sesler duyduğu, halüsinasyon gördüğü, yani kısaca şizofreni olduğu için. Bunları tek tek ele alarak düşünmek lazım.

Öncelikle ilk seçenek bilerek yalan söylemesi. Bu, insanları bir arada tutmak için, kendi çıkarı için, zevk sefası için, para pul için, vs uzatılabilir. Ama baktığımız zaman peygamberde bunların hiç biri yok. Bana kadın için, sefa için demeyin, komik duruma düşersiniz. Kendi yırtılan ayakkabısını, kıyafetini kendisi diken bir insan, hayatında yalan söylememiş bir insan, inanmayanların bile Muhammed-ül Emin dediği bir insan, tanımadan gören insanların bu kişi yalan söyleyemez dediği bir yüzü olan insan, ordusuyla beraber savaştığında onlardan farklı giyinmeyen bir insan, nasıl olurda dünyanın en yalancı, en sahtekar, en dolandırıcı insanı olabilir? Hiç bir tarihi kaynakta peygamberimizin yalan söylediği geçmez. Peygamberin amcası ebu Cehil bile sırf inadından iman etmemiştir. Aslında o da biliyordu peygamberliğini ve yalan söylemediğini.

Bununla beraber bir insan, neden kendi uydurduğu kitaba, kendine daha ağır gelecek ibadetler koymuştur? Gece namazı olan teheccüdü kendine farz kılsın? Ya da 2 gün üst üste, orucu bozmadan visal orucunu tutup, bunu diğer inananlara yasaklasın? Kendisine ne yararı olabilir ki? Günümüz müslümanların bile günde 5 vakit namaz kılmaktan aciz olduğu halde, kendisi sabahlara kadar neden namaz kılsın? Koskoca islam devletinin lideri olduğu halde, açlığında karnına taş bağlayan insandan bahsediyoruz burada. O da yiyebilirdi en güzel yiyecekleri, ya da en güzel kıyafetleri giyebilirdi. Pamuk döşeklerde yatabilirdi. Bir insan yalancı, sahtekar, dolandırıcı olsa, bunları kendine neden yapmış olabilir. Bunu hangi akıl mantık psikoloji sosyoloji açıklayabilir?

Diğer husus akıl sağlığını kaybetmiş, gaipten sesler duyan, halüsinasyon gören şizofreni bir hasta olması. Bana dünyada 1 tane şizofren gösterin, bütün insanlığı baştan aşağıya değiştiren, arkasında milyarlarca inanan bırakan, kuran gibi yüksek sanatlı bir kitap yazan. Ama böyle bir ihtimalde söz konusu olamaz.

O zamanki Arap yarımadasında edebiyat çok gelişmişti. İnsanlar edebi söz ile savaş başlatıp, edebi söz ile savaş bitirebiliyorlardı. Kuran bütün o yazarları kendisine boyun eğdirmiştir. Kuran bütün insanlığa meydan okuyarak, eğer inanmıyorsanız bir benzerini getirin demektedir. Ama o zamanın insanları, söz ile karşılık vermek yerine savaşmayı tercih etmişlerdir. En ünlü edipleri benzerini yazmaya çalışmış ama komik duruma düşmüştür. Size sorum şu, söz ile karşılık vermek mi daha kolaydır yoksa savaşmak mı?

O halde tek seçenek kalıyor, o da peygamberin doğru söylemesi. Diğer seçenekler elendiği zaman bunun hiç şüphesi olmaz. Yalan yanlış yerlerden araştırmayıp, kaynağından araştırırsanız bunları kendiniz görürsünüz. Kaynağı doğru değil yanlış yazıldı sonradan uyduruldu vs derseniz o zaman bütün tarihi metinlere şüphe ile bakmanız lazım. Bütün tarih size çöp olması lazım. Bir şey kaynağından okunur. İnternette doğru kaynak bulmak çok zor. Ben de sizin geçtiğiniz sorgulamalardan geçtim. Sizin sorduğunuz soruların katmerlilerini kendime sordum. Sizin bu konuda söylediğiniz argümanların hepsinin cevapları uzun uzadıya var. Ve ortada bir soru varsa onun cevabı kısa olamaz. Bir sorunun sayfalarca cevabı bile olabilir. Onun için siz araştırmadan, körü körüne inanan bir müslümana karşı galip geldiğinizi sanabilirsiniz. Ama araştırıp sorgulayan, bu yollardan geçmiş birine bu söylediğiniz şeyler, 7 yaşındaki çocuğa sorulan sorular kadar kolay kaçıyor. Siz müslümanların hepsinin körü körüne, sorgusuz sualsiz inandı sanıyorsunuz. Bizi de böyle sanıyorsunuz zannımca. Müslüman kuran okursa dinden çıkar, biraz sorgularsa gerçekleri anlar kafası yaşayanların zaten böyle sanması çok normal.
 
Öncelikle tanım gereği Tanrı veya kendisinin kitabında bildirdiği özel adı ile Allah, yaratılmamıştır ve hep vardır. Sonradan var olmuş olabileceği itirazı geçersizdir çünkü bu zaten başlangıç tanımına aykırıdır. Kendisi hakkında Kendisinin bildirdiği ise, ne Kendisinin başka bir şeyden meydana geldiği ne de Kendisinden başka bir şeyin meydana geldiğidir. Ayrıca Kendisinin, mekânın mekânı olduğunu da bildirmiştir. O, Kendi Kendine var olan ve yanında Kendine denk başka bir varlığın olmadığı çünkü zaten Onun yanı denilebilecek bir mekânın var olmadığı, öncesi ve sonrası olmayan ve varlık alanı Kendi varlığından ibaret olan TEKtir.

Bu doğaüstü TEK varlığın sahip olduğu bilgi ve eylem alanı için klasik mantıksal çıkarım yöntemlerini kullanmak hatalı ve geçersiz sonuçlar üretebilir. İnsanlar için geçerli birçok oluş ve eylem onun için geçersizdir. En basitinden Onun gidebileceği bir yer yoktur. Onun yemesi içmesi yoktur. Böyle doğaüstü bir varlık, bilmek eyleminini gerçekleştiren ilk bilinçtir. Onun müthiş yalnızlığını düşünebiliyor musunuz? Üstelik belki de cevabını veremediği tek sorunun, Kendisinin neden var olduğu sorusu olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Nedensellik ilkesi geçerli olmadığı için neden sorusunun sorulamaması yâni sorulsa bile bir anlam taşımaması, taşıyamaması kadar bilinemez bir gerçeklik, sizce de doğaüstü bir durum değil midir? Böyle doğaüstü bir varlığın belki de tek istediği şey sadece bilinmek olamaz mı? Sizin ihtiyaç dediğiniz şey bu olabilir. Buna ihtiyaç duyması, Onun tercih edebileceği özgür seçimlerinden birisi olabilir ve Onun bir noksanlık taşıdığı anlamında düşünülemez. Peki Onu bilecek başka bir denk varlık var mı? Olmadığını belirtmiştim.

O zaman Onun bilinmek için tek seçeneği, anladığımız kadarıyla Onu bilecek başka akıllı varlıkları hiç yoktan var etmesi yâni yaratmasıdır. Öyle anlıyoruz ki, Onun bizim nasıl oduğunu teknik olarak bilemeyeceğimiz, çözemeyeceğimiz bir yoktan var etme yeterliliği var. Bunun nasıl olduğunu ne bilmemiz ne de anlamamız teknik olarak mümkün değil, bu sadece zorunlu olarak ulaşılan mantıksal bir çıkarımdır. Fakat dinin dolaylı bazı kaynaklarında, "Ben, gizli bir hâzine idim, bilinmeyi istedim ve varlıkları yarattım" ifadesini kullandığı belirtilir. Buradaki hâzine, altın, mücevher falan değil, bilinebilir veya bilinemez bilgiler ve eylemler evreni denilebilecek ultra-kompleks bir soyut varlıklar toplamı olarak düşünülebilir. Kendisi ayrıca kitabında akıllı varlıkları kendine ibadet etmeleri yâni bilmeleri için yarattığını ifade etmektedir. Fakat akıllı varlıkların Onu bilmesi doğrudan değil ancak dolaylı olarak mümkün olacağı için bilmek kelimesi, inanmak kelimesi ile dolaylı olarak mümkün olacaktır.

Sonuç olarak akıllı varlıkları yaratmış olması Onun için bir anlam ifade etmiyor değil tam tersine ediyor, çünkü bu akıllı varlıklar Onun varlık ve tekliğine inanarak, Onun bilinmek isteğini kısmen yerine getirmiş oluyorlar. Çünkü gerçek anlamda Onu yine sadece, O bilebilir.

Tanrı bilmediğimiz hangi boşlukları doldurmak için ortaya atılmış bir düşünce olabilir ki? O boşluklar acaba nelerdir sizce, bir anlasaydık keşke?

Senin verdiğin bilgilerin tek dayanağı inanıyor olman, başka herhangi bir dayanağı yok.

Bilinmez boşluk ise " tanrı yoksa şu dağları kim yarattı" sorusudur.
 
Kulaktan dolma din pazarlama vol. bilmem kaç. Bahsettiğin "OKU" senin bildiğin oku manasında değil. İngilizce ki "Recive" gibi iletmek, öğrendiğin gibi aktar manasında "OKU", yani sana öğrettiğimiz gibi aktar manasında. Tüm insanlığa bir sesleniş değil. Ben Arap gramatiği de çalıştım dostum. Sen günümüz Müslümanlarının açıp Kuran okuduğunu mu sanıyorsun? Yoksa şu lafı daha mı çok duyuyorsun; "Kuranı Arapça okumadıktan sonra sevabı yok" ya da "Kuran Türkçeye tam çevrilemiyor." Biz bu ekol ile büyüdüğümüz için Kuran okuyup, kendimiz anlamdırmaktan korktuğumuz için Kuran okumadık. Gelmiş 3 kuruşluk din bilginle mesaj atıyorsun. "Tasvir" ile "Tefsir'i" ayırt etmekten acizsin din pazarlamaya çalışıyorsun. Sen git önce inandığın dinin kitabını oku, öyle gel. Bu islamafobi bende bir günde oluşmadı. Abdestli kardeşe dokunma meselesi zaten saçmalık. Senin dediğin kural, kitapta geçmez Şafii'nin uydurmasından başka bir şey değil. Bundan sonra acımıyorum arkadaş din pazarlamaya çalışan herkesin gözüne bu dinin tarihinin geçtiğini sokacağım, sokacağım ki anlasınlar. Öyle bedava Müslümanlık yok. Ya dininizi adam gibi öğrenip araştırıp öyle savunacaksınız, ya da kusru ve kabahati ile kabullenip ibadete devam edeceksiniz.

Dinde tercih hakkı yoktur dayatma vardır. İslam tarihi günümüzde fazlasıyla sansürlü zaten. Göze hoş gelmesi için bir çok şey saklanıp anlatılmıyor. Dinden soğumak, tiksinmek taraf tutmaya gerek yok. Güvendiğiniz kaynak Tecrid-i Sarih okunsa dahi dinden çıkmak için başlıca sebeptir.

Araştırmalarım eleştirel akla yatkındır İslamcı kafanızı yormak istemem. Ayrıca Hürufu Mukatta'yı anlamak için Arap dil bilimcisi olmak gerekmez, onlar sadece temsili harflerdir. Avesta'da Allahın kitabı değil, benzerlikler olması kabul edilemez, ayrıca aynı kaynaktan geldiğini nereden biliyorsunuz? Bozuldu diyerek diğer kutsal kitaplara iftiralar atarak, savaşlar çıkarıp, yağmacılık yaptınız nesini savunuyorsunuz? Tevrat'ın temeli Kuranın aslından daha az çelişki barındırır, hangi kitabın doğru olduğunu sen nereden biliyorsun da konuşuyorsun? Belki Zerdüştlük gerçek dindi belki Yahudilik tek doğru dindi sen nasıl bu kadar eminsin? Eminsin çünkü Kuranını okumadın. İçindekilerden İslam tarihinden bir habersin konuşuyorsun. Son kitap olması neyi değiştiriyor? Müslümanlıktan sonra Mormonlar geldi, kim diyebilir Mormonlar yalan söylüyor? Aynı dinin ekolünden gelen onlar. Muhammed ile Joseph Smith'i birbirinden ayıran nedir?
Sen kimsin ki ben sana din pazarlayacağım sen dine geçsen ne geçmesen ne ben burda tartışma yapıyorum sen ise kibir yapıyorsun, dinlemesini bilirsen en aptalından bile birşey öğrenirsin demişler ben önyargılı konuşmuyorum ya da seni birşeye inandırmak gayretinde değilim
 
Dinde tercih hakkı yoktur dayatma vardır.
Bakara 256 okuyup öyle yapın. Yunus 99 okuyup tekrar düşün. Bir şeyi söylerken biraz araştırın. Dinde zorlama var diyorsun bende dinde zorlama yoktur diyorum ve internette hemen bulabileceğin iki ayet var. Tabi çok sorgulamış bir düşünce ile bunları görmezden geliyorsunuz. Madem bazı şeyleri görmezden geleceksiniz o zaman tartışmanın bir anlamı kalır mı?
Tanrının özerk ve ihtiyaç sahibi olmadığını söylemişsin, bin kere sorup cevap alamadığım soruyu bir kere daha sorayım. Tanrı ihtiyaç sahibi değilse kendi sonsuzluğunda bir anlam ifade etmeyecek seni beni niye yarattı? Tanrı sadece bilmediğimiz boşlukları doldurmak için ortaya atılmış bir düşüncedir.
Birincisi sanatını göstermek istedi. Neden sürekli ihtiyaç kavramının etrafında yürüyorsun ki? O yaratabilme vasfı var. Madem böyle bir potansiyel var ve yarattı. Sana göre en basitinde bir sanatçı gelir elde etmek için mi sanat yapıyor?
İkincisi boşlukları doldurmak diyorsun. Bugünkü en basitinde bir yaprak ağaçta düşerken her saniye de bir matematik ölçü ile düşüyor. Ve sen bu bazı doğa yasaları diyorsun. Bende diyorum bu doğa yasaları yaptığını nerden biliyorsun? Sadece gözlem yapıldı ve bu aşamalara doğa yasaları adı verildi. Yani süreçler baz alınmış. Bu süreçleri de sürekli böyle olduğu için doğa yasası denilmiş. Bende diyorum süreçlerin izlenilmesi nedenselliğin açıklandığı bilimsel kanıtı var mı? Nedenselliği ile süreci birbirine karıştırmayıp öyle düşünün. Çünkü ikisi farklıdır. Hani boşlukları dolduruyordunuz. Benim söylediklerimi ön düşüncelerinizden bağımsız bir şekilde bir araştırma yapın. Sonra tekrar düşünün.
 
Son düzenleme:
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Yeni konular

Geri
Yukarı